Advertisement

Akaryakıt, uçak bileti, bankaların aldığı komisyonlara yönelik bir dönem gündeme gelen tavan fiyat uygulaması şimdi de kırmızı et fiyatları için masada.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik ve sektör temsilcileri biraraya gelerek kırmızı ette tavan fiyat konusunda uzlaşmaya varıldığını açıkladı.

Buna göre kıymanın kilosu 32, kuşbaşı etin kilosu ise 34 liradan satılacak.

Peki kırmızı et fiyatları açısından tavan fiyat uygulaması ne kadar gerçekçi? Serbest piyasa ekonomisine göre uygulanabilir bir yöntem mi? Sürdürülebilir ve kalıcı bir çözüm mü? Bu önlem tavsiye niteliğinde mi? Mevcut şartlarda tavsiyeye kim, nasıl uyacak? Tavsiye değilse gözetim, denetim ve yaptırım yöntemleri nasıl olacak?

Kaldı ki madem fiyatlar böyle bir uzlaşma ile kolayca aşağıya çekilebiliyordu, bunca yıldır niçin beklenildi?

Başta yem olmak üzere tarım girdilerinde ithalata bağımlı konumdayken ve doların yüksek seyrettiği mevcut koşullarda bu sorulara somut ve net yanıt verebilmek güç.

Tıpkı ithalat yaklaşımı gibi tavan fiyat uygulamasının da kısa vadeli, günlük bir çözüm olduğu kanısındayız.

Kalıcı çözümün, tavan fiyat belirlemekten öte problemin temeline inerek kronikleşmiş sorunların ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağına inanıyoruz.

Yıllık 1 milyon ton seviyesindeki kırmızı et üretimine karşın 1,3 milyon ton tüketim olan bir ülkede arz-talep dengesizliği, yüksek girdi maliyeti sorunu ve fiyat istikrarsızlığını tavan fiyat uygulaması ile çözebilmek ne kadar gerçekçi?

Aslında kırmızı et fiyatlarına yönelik tartışmalara en somut tespitleri Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk koyuyor.

“Girdi fiyatları düşmeden et fiyatları düşmez” diyen Prof. Dr. Bülent Gülçubuk, “Sonuçta üretici, fiyatları girdi maliyetlerine bakarak oluşturuyor ve buna göre üretimine devam edip etmeyeceğine karar veriyor. Burada yem başta olmak üzere diğer girdi fiyatlarına yönelik de bazı radikal önlemler alınması gerekir. Ama bu önlemler fiyatlara müdahale biçiminde olmamalı” yorumunda bulunuyor.

Türkiye'de serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde devletin fiyatlara Et ve Süt Kurumu aracılığıyla müdahale edebileceğini belirten Prof. Dr. Gülçubuk, “Fakat bu fiyat belirleme ile mi olur yoksa üretimi artırarak, arz-talep dengesini sağlayarak, ithalat-ihracat politikalarına yön vererek mi olur? Buna karar verilmeli” diyor.

Tavan fiyat uygulamasının günümüz koşullarında ciddi şekilde tartışılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Gülçubuk, mevcut tabloya bakıldığında bugüne kadar sıkça başvurulan ithalat politikasının da kalıcı bir çözüm olmadığını hatırlatıyor.

Prof. Dr. Gülçubuk, “Çünkü fiyatlar arz ve talebe göre oluşur. Türkiye'de hayvan sayısı artmazken ekonomik refahı artırmaya çalışıyorsanız bu da fiyatlara yansıyacaktır. Bunlara bir bütüncül yaklaşım içinde bakmak lazım” diyor.

Gelinen noktayı neden-sonuç ilişkisinde 'sonuç' olarak değerlendiren Prof. Dr. Gülçubuk, girdi fiyatları, desteklemeler, piyasadaki fiyat oluşum mekanizması, üreticilerin örgütlenmesi gibi konularda yaşanan sıkıntılar üst üste konulduğunda sonuç olarak ortaya söz konusu yüksek fiyatların çıktığını belirtiyor.

Sorunların nedenleriyle uğraşılması ve kalıcı çözümler aranması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Gülçubuk, “Eğer sadece sonuçlara uğraşırsak bugün tavan fiyat uygulaması, yarın ithal ikamecilik derken üçüncü gün bu şeçenekler bitecektir. Ülkemizde nüfus artıyor ve hedefler var. Bu hedeflere uygun bir hayvancılık politikasını mutlaka uygulamaya geçirmemiz lazım” diyor.

Türkiye'de kişi başı hayvansal protein tüketiminin dünya ortalamasının yüzde 30 altında olduğunun altını çizen Prof. Dr. Gülçubuk, Türkiye'nin hayvancılıkta entegre politikalara yönelmesi gerektiğini savunuyor.

Bir diğer önemli nokta ise et ve süt politikasının birlikte yürütülmesi...

Prof. Dr. Gülçubuk, “Bir ülkede çiğ süt fiyatları düşükse çiftçi buna uzun süre dayanamaz. Bir dönem sonra süt hayvanlarını elde çıkarınca bu kırmızı ete yansır. Eğer et işleme sanayi, çiftçi/üretici örgütlenmesinin dışında gerçekleşiyorsa - yani tüketicinin eline geçen son nihai fiyattan üreticinin eline geçen fiyat dörtte bir oranını geçemiyorsa - bir dönem sonra hayvancılıkla uğraşanlar bundan vazgeçecektir” tespitinde bulunuyor.

Peki ekonomik destekler sadece kaynak transferi yoluyla mı verilmeli?

Bu soruya 'hayır' cevabını veren Prof. Dr. Gülçubuk, bunun sosyal ve kültürel desteklerle donatılması gerektiği üzerinde durarak, “Çünkü kırsaldan kente göçe neden olan unsurlar içinde sadece ekonomik boyutu dikkate alırsak, diğer alt ve üst yapı hizmelerini dikkat almazsak hayvancılıkla uğraşanların sayısı daha da azalacak” diye uyarıyor.

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin mutlaka desteklenmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Gülçubuk, “Aile çiftçilerini yerinde tutacak önlemleri almamız lazım. Çiftçi sayısı azalıyor, arazi miktarı azalıyor, mera miktarında hayvan sayımıza bağlı olarak bir düzenleme yok. Bunların hepsi gelinen noktada bir sonuç. Biz eğer nedenleri ortadan kaldıramazsak bu sonuçlarla daha sık karşılarız” öngörüsünde bulunuyor.

Tavan fiyat uygulamasının geçici bir çözüm getirebileceğini kaydeden Prof. Dr. Gülçubuk, kırmızı et fiyatlarındaki krize neden-sonuç ilişkisi içinde yaklaşılması gerektiğini altını çiziyor.

Prof. Dr. Gülçubuk, “Gelinen nokta bir sonuçtur. Kırmızı et fiyatlarının yükselmesi, üretimin bir türlü artmaması ve ithal ikameciliğe neden olan unsurlarla uğraşmazsak gelecekte başka sorunlar da ortaya çıkacaktır. Fiyatlar arz-talep dengesinde oluşturulmalı. Ülkede et tüketimi artarken hayvan sayısı artmıyorsa burada bir sorun var demektir. Son 10-15 yılda hayvancılık desteklerinin 25-26 kat arttığı söyleniyor ama biz hâlâ kırmızı et fiyatlarını konuşuyoruz. O zaman desteklerin ne kadar etkin kullanıldığını, sürdülebilir hayvancılığa ne kadar katkıda bulunduğunu ya da neden bulunmadığını tartışmamız lazım. Kalıcı çözüm için nedenler üzerinde durmamız lazım” diyor.

Anlaşılan o ki 2016 yılını da kırmızı et fiyatlarını tartışarak geçireceğiz.

İrfan Donat

Bloomberg HT Editörü