Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Babacan: Bankalarımızın hepsi Basel II'ye uyumlu

Babacan: Bankalarımızın hepsi Basel II'ye uyumlu

Başbakan Yardımcısı Babacan, "Bankalarımızın hepsi Basel II'ye uyumlu çalışıyor" dedi

Giriş: 07 Mayıs 2013, Salı 16:32
Güncelleme: 07 Mayıs 2013, Salı 17:06

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Devletin bütçesinin ekonomide baskın olmamasına çok dikkat ettik. Özel sektör odaklı bir ekonomiye sahip olmak, yani baskın rolü özel sektöre vermek bize çok faydalı oldu" dedi.

Rusya G20 dönem başkanlığında, Reinventing Bretton Woods Committee (RBC) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) ortaklaşa düzenlediği "Dönüşüm Sürecinde Küresel Finans" (Global Finance in Transition) konulu konferansa katılan Babacan, konferansta G20 gündeminin temel önceliklerinden birinin ele alındığını belirterek, ülkelerin deneyimleri, kamu ve altyapı finansmanı gibi konuların ele alınmasının önemli olduğunu kaydetti.

Babacan, Türkiye'nin G20 ülkesi olarak sadece reformlar ve ilginç uygulamalar yapmakla kalmadığını ifade ederek, şunları söyledi:

"Aynı zamanda G20'nin politikalarına da farklı alanlarda katkıda bulunmaktadır. Yaklaşık 10 yıldır iktidardayız. Kriz öncesinde yaptıklarımız yapının temellerini güçlendirmek açısından çok önemlidir. 2008 öncesinde bütçe açığını azaltabildik, bankacılık reformu, sağlık ve sosyal güvenlik reformlarını gerçekleştirdik. Yani kriz başladığında kamu finansmanı açısından güçlü bir konumdaydık."

Aynı şekilde bankacılık sisteminin de güçlü olduğunu anlatan Babacan, "Bankalar o kadar güçlüydü ki kriz boyunca müdahale etmemiz gerekmedi. Çünkü Türkiye'deki bankaların hiçbirinin desteğimize ihtiyacı yoktu. 2004, 2005, 2006 yıllarında yaptığımız reformlar sayesinde bankaların bilançoları çok güçlenmişti" diye konuştu.

Sermaye yeterlilik oranını yüzde 8'den yüzde 12'ye çıkardıklarını anımsatan Babacan, bunu düzenleme ve denetleme çerçevesinde güçlendirdiklerini ama bunu iyi dönemde yaptıklarını kaydetti.

-"Bankalarımızın hepsi Basel II'ye uyumlu çalışıyor"-

Bankacılık düzenlemesi açısından döngülerle paralel gitmeyen politikalar uygulamanın önemine vurgu yapan Babacan, şunları söyledi:

"Bankaların kötü zamanlara hazırlık olarak rezervlerini artırmaları beklenmelidir. Kötü zamanlarda biraz rahat davranmak, düzenlemeleri gevşetmek ve nefes alacak yer bırakmak lazım. Bu yaklaşım sayesinde sistemimiz bunun faydalarını gördü. Şu anda Türkiye'deki bankacılık sisteminin sermaye yeterlilik oranının ortalama yüzde 18 düzeyinde olduğunu görüyoruz. Bankalarımızın hepsi şu anda Basel II'ye uyumlu çalışıyor. Hatta Basel III'te belirtilen kaldıraç oranlarının hepsine de bütün bankalarımız uyuyor. Güçlü bir finans sisteminin olması ekonomik istikrar açısından çok önemli."

Finans sektörünün kendi içinde sıkıntı yaşadığında, tüketici finansmanı, şirketlere ya da hazineye finansman sağlama açısından sorunlar yaşandığını ifade eden Babacan, "Aynı zamanda 2009 yılında kriz döneminde yaptıklarımız çok önemli. Birçok ülke Avrupa'da ekonomiyi destekleme programı hayata geçirirken biz konsolidasyon programını uygulamaya geçirdik" dedi.

-"Ekonomide özel sektörün baskın olması çok faydalı oldu"-

Babacan, ani adımlar atmadıklarını ve 2009 yılında 3 yıllık program duyurduklarını anımsatarak, öngörülebilir bir şekilde adım atmalarının yaklaşımları olumlu yönde etkilediğini kaydetti.

Büyüme ve istihdam açısından da olumlu sonuçları olduğunu belirten Babacan, şunları söyledi:

"Bu büyümenin temel kaynağı özel sektör faaliyetleriydi. Bu da bizim Türkiye'deki uygulamalarımız ile diğer Avrupa Bölgeleri'ndeki uygulamalar ile temel farkı gösteriyor. Devletin bütçesinin ekonomide baskın olmamasına çok dikkat ettik. Çünkü bizce özel sektör paralarını daha akıllıca ve verimli harcamaktadır.

Özel sektör odaklı bir ekonomiye sahip olmak, yani baskın rolü özel sektöre veriyor olmak, bize çok faydalı oldu.

Özel sektörün işleyebilmesi için öncelikle güven ortamı olması gerekiyor. Tüketiciler, gelecek hakkında güvenli hissettikleri ortamda para harcar, şirketler gelecek hakkında güven duyduklarında yatırım yaparlar, bankalar da gelecek hakkında güven olduğunda kredi verirler. Eğer yeterli güven düzeyi olmazsa ne kadar mali canlandırma yaparsınız yapın yeterli büyüme düzeyine ulaşmak zor olacaktır."

Babacan, ABD'deki şirketlerde 3 trilyon dolarlık nakit bulunduğunu, ancak bu şirketlerin yeterince güven hissedip bu parayı harcamaları için yıllar geçmesi gerektiğini, güvenin büyümeyi de istihdamı da belirleyen temel itici güç olduğunu belirterek, "Biz Türkiye'de benimsediğimiz politikalar hakkında dikkatli davrandık. Verdiğimiz bütün taahhütleri yerine getirdik. Siyasi istikrar olması da çok önemli oldu" ifadelerini kullandı.

Birçok ülke açısından piyasaların sorduğu üç soru bulunduğunu anlatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Birincisi, 'otoriteler sorunların farkında mı?' Evetse, tamam bir artı. İkinci soru 'otoriteler bunlar hakkında ne yapılması gerektiğini biliyorlar mı?' Evetse ikinci bir artı. Üçüncü soru 'otoriteler gerekli adımları atma cesaretine sahip mi?' Evetse üçüncü artı. Eğer üç artı varsa o zaman söz konusu özelliklere sahip ülkeler genelde iyi performans çıkaracak demektir. Çünkü bazı ülkelerde hükümetler sorunları biliyor ama nasıl çözeceğini bilmiyor. Bazı ülkelerde hükümetler sorunları, çözümleri biliyor ama uygulamaya geçirecek cesarete sahip olamayabiliyorlar. Biz bu açıdan çok şanslıydık. Türkiye'de böyle bir ortam ve gerekli siyasi yapı da vardı."

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, İstanbul'daki 3. havaalanı projesinde ilk 12 yıl boyunca yaklaşık 330 milyon yolculuk bir garanti verdiklerini, böyle bir garantinin özel sektör açısından proje finansmanının sağlanmasını kolaylaştırdığını söyledi.

Dönüşüm Sürecinde Küresel Finans (Global Finance in Transition) konulu konferansa katılan Babacan, maliye politikalarını bilinçli olarak sıkı tuttuklarını, çünkü dış dengeler konusunda hassas olduklarını ifade etti.

Hem bütçe açığı hem de cari açık olması lüksüne sahip bulunmadıklarını belirten Babacan, "Para politikalarımız Merkez Bankası tarafından etkin bir şekilde yürürlüğe geçirildi. Bu sayede enflasyon oranlarını aşağıya çekebildik. Fiyat istikrarına ek olarak finansal istikrara da ikincil önemli hedef olarak odaklandık" dedi.

Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ve Hazine Müsteşarlığı'nın yer aldığı Finansal İstikrar Komitesi'nin de makro ihtiyati önlemler alma konusunda çok etkin davrandığını kaydeden Babacan, maliye açısından atılan adımlar, para uygulamaları ve makro ihtiyati önlemlerin paralel yürütülmesinin önemli olduğunu belirtti.

Türkiye'de kriz öncesinde ciddi yapısal reformlar yaptıklarını, kriz ortaya çıktıktan sonra da reformlara devam ettiklerini anlatan Babacan, Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu'nu yenilediklerini ve 3 binden fazla yeni maddenin yürürlüğe girdiğini söyledi.

Adalet sisteminin de daha iyi işleyebilmesini sağladıklarını belirten Babacan, Bireysel Emeklilik Sistemi'ndeki yeni reformlar sayesinde tasarruf oranlarını artırdıklarını, sigorta kanununda gidilen tadilat ile sigorta sektörünün de tasarruf oranını artırmada önemli olduğunu ifade etti.

Girişim sermayesiyle ilgili yeni bir kanun benimsediklerine de değinen Babacan, "Bankacılık dışı finansal sistemlerle ilgili, leasing ve faktoring tüketici kredi şirketlerine yönelik yeni bir kanunumuz var. Bütün bu kanunların hepsi finansal istikrarı güçlendirme açısından Türkiye'de önemli unsurlardır" diye konuştu.

-"Piyasaların açılmasının, global krizi aşmada en iyi çözüm olduğuna inanıyoruz"-

Babacan, ülkede sermaye akışını kontrol etmemenin kendileri için çok önemli olduğunu dile getirerek, "Biz sermayenin, malların ve bireylerin serbest dolaşımını her zaman destekliyoruz. Piyasaların açılmasının, global krizi aşmada en iyi çözüm olduğuna inanıyoruz. Korumacılık bazı ülkeler için kolay çıkış yolu. Dış faktörleri ülke içindeki sorunlar için sorumlu tutmak en kolay çözüm yolu. Biz bu yüzden herhangi bir korumacılık işlemini Türkiye'de hiçbir zaman hayata geçirmedik. Sermaye akışını hiçbir zaman kontrol altına almaya çalışmadık" ifadelerini kullandı.

Diğer yandan Merkez Bankasının ilginç bir para politikası karışımı ortaya çıkardığını, benimsenen faiz koridoru ile uzun vadeli yatırımların çekici bir hale geldiğini kaydeden Babacan, "Bu, geleneksel olmayan bir yaklaşım olarak düşünülüyor. Bence geleneksel olmayan yerine, inovatif, yenilikçi bir politika demek lazım. Yenilikçi para politikalarının çok faydası oldu bu süreçte. Bazı piyasa analistleri ve yatırımcılar başta bu işin amacını belki de çok anlamadı ama artık bu sisteme daha çok güven duyulduğunu görüyoruz. Hükümet olarak da biz Merkez Bankasının attığı adımlara tam desteğimizi veriyoruz. Daha önce yaşanmamış dönemlerden geçiyoruz. Daha önce denenmemiş politikaların benimsenmesi gerektiğine inanıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

-330 milyon yolculuk garanti-

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde altyapı yatırımı ihtiyacı bulunduğuna işaret eden Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu tür ülkelerde altyapı yatırımları büyük önem taşımaktadır. Ancak birçok durumda ülkelerin bütçesi, yatırım amacıyla devlet parasının harcanması konusunda çok olumlu değil. Biz son birkaç yılda özellikle kamu ve özel sektör ortaklığı modellerini altyapı yatırımlarında daha çok kullanmaya başladık. Özel sektörün altyapı projelerine katılımını sağlamak, altyapı projelerini asgari düzeyde kamu kaynağı kullanarak gerçekleştirmek ideal bir yöntemdir. Süreklilik, güven ve öngörülebilirlik açısından kamu sektörünün sürece dahil edilmesi önemlidir.

İstanbul'a 3. havaalanı, 3. köprü, Marmaray, İstanbul-İzmir Otoyol projeleri kamu ve özel sektör ortaklığıyla yapılacak. Biz bu projelerde çeşitli taahhütlerde bulunuyoruz. Bazen trafikle ilgili teminatlar veriyoruz. Mesela İstanbul'daki 3. havaalanı projesinde ilk 12 yıl boyunca yaklaşık 330 milyon yolculuk bir garanti verdik. Zaten İstanbul'da yolcu trafiği bu düzeyde. Onun için devlet büyük bir riske girmiş olmuyor. Ama böyle bir garanti, özel sektör açısından proje finansmanının sağlanmasını kolaylaştırıyor."

İstanbul'daki 3. havaalanı projesinde özel sektörün yolculardan alabileceği para miktarında da belirli bir tavan belirlediklerini ve pahalı bir hava alanı olmasını istemediklerini ifade eden Babacan, "İstanbul'un rekabet içinde olduğu bazı şehirler olduğu için maliyetlerin belirli bir düzeyde tutulması gerekiyor. Yani 'Devletin cebine daha çok para girsin, fiyatlar yükselsin, trafik azalırsa azalsın' demiyoruz. Onun için burada çok hassas dengelerin tutturulması gerekiyor" dedi.

Ruslarla nükleer santral projesi bulunduğunu, geçen hafta Japonlarla da bir başka nükleer santral için anlaşma imzaladıklarını anlatan Babacan, bunların da özel sektör ve kamunun ortak girişimi olduğunu, amaçlarının da bütçe üzerinde herhangi bir yük oluşmasını önlemek olduğunu söyledi.

-"Ulusal egemenlik ile ilgili en önemli konu kendi para birimine sahip olmaktır"-

Euro Bölgesi'nin içinde bulunduğu duruma da değinen Babacan, şunları kaydetti:

"AB, Türkiye için önemli bir ticaret ortağıdır. Aynı zamanda finansman ve yatırım akışı açısından da temel bir ortaktır. AB'de yaşananlar Türkiye'yi yakından ilgilendirmektedir. Tek bir para birimine sahip olmak çok önemli bir adımdı. Biz bu fikre tam desteğimizi veriyoruz. Para birliğinin güçlü bir siyasi birliğin en ileri aşaması olduğuna inanıyoruz. Ancak tek bir para politikasına sahip olurken, 17 farklı mali politikaya sahip olmanın sürdürülebilir olmadığı da ortaya çıktı.

Maastricht kuralları vardı. Bütçeyle, borç düzeyleriyle ilgili çeşitli kurallar vardı. Ancak daha sonra bu kurallara uyulmamaya başlandı. Öncelikle AB'nin iki büyük kurucu devleti bu kuralları ihlal etti. Ama hiçbir ciddi yaptırımla karşılaşmadılar. Bunun üzerine diğer ülkeler de kuralları ihlal etmeye başladı. Yani bir bakıma büyük bütçe açığı olan ülkelerin elinde hak etmedikleri düzeyde bir refah vardı. Aynı para birimini kullanıyor olmalarına rağmen daha çok devlet parası harcayarak, daha çok kamu borcuna ulaşarak böyle bir düzeye gelmişlerdi. Kriz ortaya çıktığında da mali birlik ortaya çıkmaya başladı. Biz bunu tamamen destekliyoruz. Tek bir para birimi varsa güçlü bir ortak çerçeveyle mali politikalar da belirlenmelidir diye düşünüyoruz."

Bankalar birliği düşüncesinin de önemli olduğuna işaret eden Babacan, "Eğer Avrupa Merkez Bankası en son başvurulacak kredi veren taraf olarak değerlendiriliyorsa daha merkezi bir mekanizma oluşturulması, kuralların, mevzuatın, düzenlemelerin merkezi olarak oluşturulması ve bankaların da merkezi olarak denetlenmesi gerekmektedir" dedi.

Babacan, ulusal egemenlik konusunda da, "Mali birliğe ya da bankalar birliğine karşı olanların öne sürdüğü argümanlar, özellikle ulusal egemenlik konusuna odaklanmaktadır. Ama tarihe baktığımızda görüyoruz ki ulusal egemenlikle ilgili en önemli konu kendi para birimine sahip olmaktır. Eğer bu 17 ülke zaten tek bir para birimini kabul etmişlerse, yani egemenliğin bu kadar önemli bir unsurunu tek bir sepete koyup bu egemenliği paylaşmayı kabul etmişlerse, o zaman hem bankacılık açısından hem de mali politikalar açısından gerekli cesareti de gösterebilmeleri gerekmektedir" diye konuştu.

Mali politikalar ve bankacılık politikaları açısından daha iyi kurallar ve yaptırımlar olması gerektiğine dikkati çeken Babacan, "Kuralların uygulamaya geçirilmesini sağlayacak mekanizma yoksa o zaman bu kurallar belirli bir aşamada bir şey ifade etmeyecektir. Bir köşeye kırmızı ışık koyarsınız ama kırmızı ışıkta geçenlere herhangi bir yaptırım yoksa o zaman birkaç ay sonra söz konusu kırmızı ışığı kimse dikkate almaz. Yani bir kural varsa o kurala yönelik yaptırımlarda olmalıdır" dedi.

AA