Babacan: Rehavet içinde değiliz
-
Babacan, ''Bankacılık sistemimiz, bütçemiz, kamu maliyemiz güçlü deyip, rehavet içinde asla değiliz" dedi
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Avrupa'daki ekonomik sorunların olası etkileri konusunda rehavet içinde olmadıklarını belirterek ''Nasıl olsa bizim bankacılık sistemimiz, bütçemiz güçlü, kamu maliyemiz güçlü deyip, bir rehavet içinde asla değiliz. Karşımıza çıkabilecek olası senaryolarla ilgili tüm kurumlarımız hazırlıklarını yaptılar, yapıyorlar'' dedi.
Ali Babacan, 66. dönem BM Genel Kurulu üst düzey toplantıları nedeniyle geldiği New York'ta Türkevi'nde basın toplantısı düzenleyerek, ABD'de bir hafta boyunca yapacağı yoğun temaslar, toplantılarla ilgili açıklamalarda bulundu, Türkiye ve dünyadaki ekonomik gelişmelere ilişkin sorulara yanıt verdi.
-KÜRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PANELİ-
New York'ta BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un daveti üzerine toplanan ve kendisinin de yer aldığı 22 kişilik Küresel Sürdürülebilirlik Panelinin toplantılarına katıldığını bildiren Babacan, iki günlük toplantıların bugün de devam edeceğini belirtti.
Küresel Sürdürülebilirlik Panelinin, dünyanın kalkınma, çevre meselelerini, enerji, fakirlik gibi dünyanın tümünü ilgilendiren konularını bütüncül bakış açısı içinde, bugün nerede olunduğunu ve nereye varılması gerektiğini ortaya koyan, bunun için alınması gerekli tedbirler konusunda öneriler hazırlayan bir çalışma grubu olduğunu anlatan Babacan, Kopenhag ve Cancun iklim zirvelerinden istenen sonuçların alınamadığına dikkat çekti. Panelin içinde ülke liderleri, bakanlar ve akademisyenler olduğunu bildiren Babacan, amacın ülkelerin anlaşamadığı küresel sürdürülebilirlik konularında Haziran 2012'de yapılacak Rio Konferansı öncesinde bir rapor hazırlayarak o toplantılara yön verilmesi olduğunu söyledi. Panel olarak hazırladıkları raporun 2030'daki dünyanın sağlık, eğitim, kalkınma konularında hedeflerin neler olması gerektiğini irdelediğini ifade eden Babacan, Ocak ayında raporun son şeklini verip yayınlayacaklarını bildirdi.
-BM TOPLANTILARI, G20 VE DÜNYA BANKASI-IMF TOPLANTILARI-
Babacan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu gece geleceği New York'ta BM kapsamındaki toplantılarında kendisine eşlik edeceğini, ayrıca uluslararası finans kuruluşları ve yatırımcılarla kendisinin toplantılar yapacağını belirtti. Babacan, New York'taki temaslarının ardından Perşembe günü Washington'a geçeceğini ve orada G20 ülkelerinin bakanlar ve merkez bankasının toplantılarına katılacağını, Cuma günü bir başka G20 toplantısına katılmasının ardından da hafta sonunda IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarına iştirak edeceğini bildirdi. Babacan, Cuma geç saatte Washington'dan Türkiye'ye dönmek üzere ayrılacağını söyledi.
-''KÜRESEL EKONOMİK KRİZ SAFHALAR DEĞİŞTİREREK DEVAM EDİYOR''-
Babacan küresel ekonomik krizin devam edip etmediğine yönelik bir soru üzerine, ''Küresel ekonomik krizin aslında safhalar değiştirerek biz devam ettiğini gözlemliyoruz. Kriz ortamı dünyada aslında tamamıyla geçmiş değil, normale dönmüş değil, sadece safhalar halinde bu kriz döneminin içinden geçiyoruz'' dedi.
Ülkelerde büyüme adına 2009'da alınan tedbirlerin pek çok ülkenin kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini ciddi ölçüde sorgulatmaya başladığını, bunun üzerine ülkeler temerrüte düşmesinler diye Merkez Bankalarının karşılıksız para basmaya başladıklarını belirten Babacan şöyle konuştu:
''Bunun orta ve uzun vadede para politikaları açısından ne kadar sakıncalı olduğu da ortada. Normalde bunlar geçici süre için, başı, sonu belli ve önceden ilan edilen ve makul çerçevede yapılması gereken operasyonlar iken özellikle Avrupa'da şimdi ucu açık operasyonlar haline geldi. Avrupa Merkez Bankası rakamları önceden açıklamıyor da. Bir program, orta vadeli bir bakış açısı maalesef yok, dolayısıyla günü kurtarmaya yönelik çabalar bunlar. Bütün bu tablo da kuşkusuz bizi kaygılandırıyor. Bunlar Washington'da yapılacak G-20 toplantılarında, arkasından Dünya Bankası-IMF toplantılarında hep tartışılacak. Umarız ki bu yanlışlardan dönülür, umarız ki özellikle Avrupa'da hükümetler, liderler, parlamentolar doğru kararlar alırlar. Aslında yapılacaklar belli şeyler, bilinmedik ya da çok karmaşık, zor politikalar değil, doğrular belli, ama bu doğruları yapacak güçte siyasi irade, hükümet şu anda Avrupa'da maalesef az denilecek sayıya indi. Bir yandan da zayıf olan ülkelere güçlü ülkelerin yardım etmesi, güçlü ülkelerin kendi iç siyaset mekanizmalarında ciddi zorluklar oluşturmaya başladı.''
Komşu ülke Yunanistan'ın da bu problemlerin ilk etapta yoğunlaştığı bir ülke olduğuna dikkat çeken Babacan, ekonomik büyüklük açısından çok ciddi bir gayrisafi yurtiçi hasılası olmasa da, yine de Yunanistan'ın Avrupa'daki bankacılık sistemiyle olan entegrasyonunun önemli olduğunu belirten Babacan, şöyle devam etti:
''Bir de Yunanistan'ın temerrüt edecek mi etmeyecek mi diye sürekli masada olması benzer ülkelerin de temerrüt edip etmemesi yönündeki tartışmaları, kuşkuları da beraberinde getiriyor. Şimdiye kadar ki varsayım nedir, (bir ülke, AB'ye üye bir ülke, hatta avro bölgesindeki bir ülke temerrüte düşmez, bu ülkelerin iflası diye bir şey sözkonusu olmaz), bütün varsayım bunun üzerineydi, piyasa mekanizmaları bir bakıma kurgulanmıştı, şimdi ülkelere olan güven her şeyin güveniyken o temelin sarsıldığını görüyoruz, bu da bizi son derece kaygılandırıyor. Önümüzdeki haftalar, aylar önemli olacak, bunları çok yakından izlememiz gerekecek.''
-''REHAVET İÇİNDE ASLA DEĞİLİZ''-
Bu kapsamda ekonomik krizin Türkiye'ye etkilerine yönelik bir soru üzerine, bu konunun 2009'da da çok tartışıldığını anımsatan Babacan, bugün de Avrupa'daki sorun daha derinleşirse, ya da daha büyük şok dalgaları yaşanırsa Türkiye'yi ne kadar etkileyeceğinin konuşulduğunu belirterek şunları söyledi:
''Biz hep şunu söyledik, Türkiye zamanında tedbirini aldıktan sonra, olası gelişmelere hazırlıklarını önceden yaptıktan sonra bu tür gelişmelerden orta ve uzun vadede kalıcı bir şekilde etkilenmeyecektir dedik. Sayın Başbakanımızın (teğet bile geçmeyecektir) ifadelerinin altında bu vardır, çünkü şu anda baktığımızda Avrupa'da sorunun ilk başlangıç noktası bankacılık sistemidir. Türkiye'deki bankacılık sistemi biliyorsunuz oldukça güçlü, bankalarımızla ilgili hiçbir sorunumuz yok, (Avrupadakilerle) mukayese edilmeyecek kadar farklı yapıya sahip Türk bankaları bilanço açısından baktığımızda. Avrupa'da bütçe açığı, borç stoku sorunu da vardır, Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle mukayese edildiğinde bütçe açığı çok çok düşüktür, borcunun milli gelirine oranı çok çok düşüktür. Dolayısıyla Avrupa'da sorunun kaynağı olarak görülen alanlar Türkiye'nin çok güçlü olduğu alanlar.
Türkiye'nin etkilenmesi ne çerçevede olur diye bakılırsa, nasıl güçlü bir deprem olduğunda yakın bölgede de o depremi hissedersiniz, Türkiye'nin etkilenmesi öyledir. Ama önemli olan eğer depreme karşı binanızı sağlamlaştırdıysanız, tedbirlerinizi aldıysanız dolayısıyla bu depremlerde sarsıntıyı hissedersiniz, ama binanız sağlamsa yıkılmaz, normal hayatınıza devam edersiniz. 'Orta ve uzun vadede kalıcı etkisi olmayacaktır' ifademiz de buna benziyor.''
Türkiye'nin ticaret ve finansman kanallarıyla Avrupa ile yoğun ilişkisi olduğuna da işaret eden Babacan, ''Tabii bunu da unutmamak lazım, dolayısıyla biz bir yandan Avrupalı liderlere, Avrupalı hükümetlere doğruları anlatmaya çalışırken, onlara tavsiyelerde bulunurken, bir yandan da olası olumsuz senaryolara karşı hazırlıklarımızı yapıyoruz'' dedi.
''Nasıl olsa bizim bankacılık sistemimiz, bütçemiz güçlü, kamu maliyemiz güçlü deyip, bir rehavet içinde asla değiliz, karşımıza çıkabilecek olası senaryolarla ilgili tüm kurumlarımız hazırlıklarını yaptılar, yapıyorlar. Olabilecek farklı gelişmelere karşı Türk ekonomisini azami şekilde korumak için ve etkilerini asgari düzeyde tutabilmek için elimizden gelen ne varsa yaptık, yapıyoruz. Bir rehavet içerisinde olmayacağız, ama Avrupa'da olabilecek olumsuz gelişmelere karşı bizim hazırlıklarımız vardır, ve Türkiye'nin en az etkilenmesi, en az hasarla böyle olası olumsuz gelişmelerden çıkıp yoluna devam etmesi için de zaten gereken ne varsa yapılmaktadır.''
-YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI-
Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili politikasının sorulması üzerine, Babacan, Türkiye'nin çok sayıda hidroelektrik santraline sahip olmasının toplam enerji kompozisyonunda yenilenebilir enerjinin belli bir ağırlığı olduğunu gösterdiğini, ancak bunun ötesinde rüzgar, güneş enerjisi gibi, ya da küçük boy hidroelektrik santrallerine yatırım yapan özel sektör kuruluşlarına özel imkanlar vermeye başladıklarını anımsattı.
Babacan, ''Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin enerji kompozisyonunda yenilenebilir enerjinin payının bir miktar daha artacağını biz bekliyoruz'' dedi. Türkiye'nin petrol, doğalgaz ithal eden, hidrokarbon yakıtlara önemli ölçüde bağımlı bir ülke olduğunu da belirten Babacan, bu bağımlılığı azaltmanın bir yolunun nükleer enerji olduğunu, bu kapsamda Mersin'de Ruslar'la yapılan anlaşmadan sonra Japonlar'la nükleer santral görüşmelerinin devam ettiğini, Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını azaltabilmek için nükleer enerjiyi önemli bir alternatif olarak gördüğünü söyledi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu hafta Washington'da katılacağı G20 toplantısında gelişmiş ülkelere çağrıda bulunacaklarını belirterek, ''Bizim özellikle gelişmiş ekonomilere mutlaka bir orta vadeli program açıklamalarıyla ilgili bir çağrımız var. Bizim ta 2009'da ortaya koyduğumuz bir orta vadeli program yaklaşımını bugün için Amerika ortaya koyabilmiş değil'' dedi.
Ali Babacan, 66. dönem BM Genel Kurulu üst düzey toplantıları nedeniyle geldiği New York'ta Türkevi'nde basın toplantısı düzenleyerek, ABD'de bir hafta boyunca yapacağı yoğun temaslar, toplantılarla ilgili açıklamalarda bulundu, Türkiye ve dünyadaki ekonomik gelişmelere ilişkin sorulara yanıt verdi.
Babacan G20 toplantısında Türkiye'nin ne gibi önerileri olacağına dair bir soru üzerine, Babacan, ''Kuşkusuz olacak, öncelikle bankacılıkla ilgili düzenlemelerin küresel ölçekte hızlı bir şekilde uygulamaya konması gerektiğini söyledik, bunu tekrar söyleyeceğiz'' dedi.
Geçen Salı günü İstanbul'da G20 konferansı düzenlediklerini anımsatan Babacan, burada emtia fiyatlarının konuşulduğunu, burada şeffaflığın ve piyasa mekanizmalarının tam olarak çalışmasını sağlayacak tedbirlerin çok önemli olduğunu belirtti.
Babacan, ''Bizim özellikle gelişmiş ekonomilere mutlaka bir orta vadeli program açıklamalarıyla ilgili bir çağrımız var. Bizim ta 2009'da ortaya koyduğumuz bir orta vadeli program yaklaşımını bugün için Amerika ortaya koyabilmiş değil'' dedi.
Babacan şöyle konuştu:
''ABD'de daha bundan bir ay önce borçlanma limiti tartışılıyordu ve borçlanma limitinin yükseltilmesi karşılığında bütçe açığını azaltacak bir paketin Kongre'ye gönderilmesiyle ilgili bir mutabakat oluştu fakat hemen arkasından 10 gün sonra 400 milyar doların üzerinde bir bütçe açığını artırıcı paket dinledik. Bunlar güven açısından baktığımızda, halkın, tüketicini, yatırımcının, finans dünyasının, şirketlerin güvenini artırıcı adımlar değil maalesef, burada mutlaka ortaya konulan yaklaşımla, açıklanan yaklaşımla uygulamaların paralel olması gerekiyor. Bizim 2009 krizinden hızlı sıyrılıp çıkmamız, 2010 yılında dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi olmamız, 2011'in ilk yarısında yüzde 10,2'lik bir büyüme oranıyla yine dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi olmamızın arkasında yatan bu güven unsurudur, öngörülebilirliktir.''
2009 yılında Avrupa'da pek çok ülke harcama artırarak ekonomik krize çözüm bulmaya çalışırken bütçe açığını artırıp ekonomiye canlılık kazandırmaya çalışırken, (teşvik programlarıyla), Türkiye'nin bu gidişatın doğru olmadığını gördüğünü anlatan Babacan, o dönemde Türkiye'de tam tersine bir orta vadeli program açıkladıklarını, bunun bütçe açıklarını kademe kademe azaltıcı ve mali konsolidasyona gidici bir orta vadeli program olduğunu, ilk önce bunun sorgulandığını, ancak birkaç ay içinde atılan adımların doğruluğunun kanıtlandığını söyledi.
''Uygulanan politikalarda öncelik güven olmalı, atacağınız adım ya da seçenekler değerlendirilirken hangi seçenek güveni artırır, hangisi güvene zarar verir, mutlaka bu çerçeveden bakmak lazım. Bugün ekonomiyi insan faktöründen bağımsız düşünemezsiniz, tüm tartışmalar kamuoyunun gözü önünde yapılıyor. (ABD ve Avrupa'da) bu kadar kafa karışıklığı varken, farklı kafalardan farklı sesler çıkarken, bir yönsüzlük varken halktan hiçbir şey yokmuş gibi hayatını devam ettirmesini bekleyemezsiniz. Bugün ABD'de birkaç trilyon dolar mertebesinde bankaların elinde fazla likidite var iken şirketler, halk, kredi kullanmaktan korkuyor, ekonomik çark bir türlü normal seyrinde dönemiyor, dolayısıyla güveni ön plana mutlaka koymak lazım''
Babacan G20 toplantılarındaki önemli çağrılardan birinin de gelişmiş ekonomilerin aynı Türkiye'nin yaptığı gibi bir orta vadeli bakış açısıyla orta vadeli program ortaya koymaları ve öngörülebilirlik getirebilmeleri olduğunu belirten Babacan, ''Önümüzdeki 2-3 ay içerisinde ne yapacağı belli olmayan bir büyük ekonomi açıkçası ben düşünemiyorum, çok yanlış da görüyorum. Dünyanın en büyük ekonomileri bugün ciddi bir yönsüzlük içerisindeyse, bu ekonomiyi yönetenler bir öngörülebilirlik getiremiyorsa, orta vadeli bir bakış açısı ortaya koyamıyorlarsa bu bizler için de tabii önemli bir kaygı unsuru. Bu uyarılarımızı yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz, umarız ki aklı selim galip gelir, doğru adımlar atılır'' dedi.
ABD'de ikinci bir kriz olursa bunun etkilerine yönelik bir soru üzerine ise Babacan, geçtiğimiz aylarda ABD'deki büyüme beklentisinin 1 puan kadar aşağıya çekildiğini anımsatarak, Obama'nın ağırlıklı olarak vergi indirimlerinden, harcama artırımdan oluşan bir plan açıkladığını, bu planın aslında bütçe açığını daha da artıran bir plan olduğunu söyledi.
Babacan, ''Geleceğe güven yoksa, o insanlar gelecekte işini kaybetme korkusuna sahipse, bir karamsarlık havası varsa, kamu harcamalarını artırma yoluyla ekonomik büyümenin geleceğine ben inanmıyorum. Önemli olan halka, finans dünyasına güveni sağlayabilecek bir güven ve politika setini ortaya koyabilmek. ABD ya da Avrupa'da işler iyi gitmezse bizim her türlü senaryoya karşı hazırlığımız var. Yapımız bizim çok farklı, burada konuşulanlarla Türkiye'deki durum neredeyse siyah ve beyaz gibi apayrı'' dedi.
Türkiye'de işsizlik oranının aşağıya inmeye devam ettiğini, yüzde 10'un altına, 9,2'ye indiğini anlatan Babacan, Türkiye'nin ekonomik büyüme performansını devam ettirdiği sürece bu oranın daha da aşağıya inebileceğini, ancak iş gücü piyasasıyla ilgili yapısal reformların da yapılması gerektiğinin altını çizdi.
2009'da istihdamla ilgili çok önemli tedbirler aldıklarını anımsatan Babacan, kadınlara ve gençlere istihdam alanında ilk işe girdiklerinde önemli avantajlar sağladıklarını anlattı. Babacan, ''Geçen seneden bu seneye kadar 1 milyon 400 bin ilave istihdam oluştu Türkiye'de, bu 300 milyonluk ABD'de bile çok ciddi bir başarıdır, ama biz bunu 70 milyonluk bir ülkede, ve dünyanın birinci büyük değil de 16. büyük ekonomisi olarak gerçekleştirdik'' dedi.
Babacan bu kapsamda her yerde Türkiye'nin başarılarından söz edildiğini, Türkiye'nin küresel ekonomik dönemde olumlu bir tablo sergilediğini herkesin söylediğini belirterek ''Ancak bunlar asla rehavete sebep olmamalı, çünkü gün gün izlenmesi gereken bir tablo var dünyada, otomatik pilota bağlayıp da yola devam etmek mümkün değil, an an işleri takip etmek, gerektiğinde çok hızlı karar almak gerekiyor'' dedi. Bu kapsamda Merkez Bankasının dünyada yeni bir ekonomik durgunluk dönemi olasılığının farkına varır varmaz hemen faiz indirimine gittiğini, pek çok ülkenin merkez bankalarının da daha sonra Türkiye'nin merkez bankasını izlediğini belirten Babacan, Türkiye'nin pek çok alanda pro-aktif ve örnek teşkil eden uygulamalara imza attığını vurguladı.
Babacan şöyle dedi:
''Pek çok gelişmiş ülkede maalesef siyaset kurumu zayıflamış durumda, siyasi irade ve hükümetler zayıflamış durumda, ABD'de yönetimde Kongre arasında ciddi bir bakış farklılığı oluşmuş durumda, ekonomide kim karar verecek, ne yapılacak konusunda büyük soru işaretler var. Dünyanın en büyük ekonomisinin hangi yönde seyredeceği konusunda belirsizlik varsa bu herkes için tehlikeli bir durum. Avrupa'da da koalisyona ve azınlık hükümetleri var, kendi parlamentosundan korkan çok sayıda lider var. Doğruları görüp doğruları yapamamak, göz göre göre hataların içinde devam etmek bunlar tabii bizleri de kaygılandırıyor.''
Babacan, Türkiye'nin G-8'lere ne zaman girmeyi düşünebileceğini sorulması üzerine, Türkiye'nin 2023 yılı itibariyle ilk 10 ekonomiden biri olmayı istediğini açıkladığını anımsattı. 2008-2009'dan itibaren dünyadaki yaşanan gelişmelerin Türkiye'nin bu hedefe ulaşmasını kolaylaştırdığını anlatan Babacan, ''Çünkü bizim üzerimizdeki ülkelerin bir kısmı gerçekten sıkıntı çekecekler öyle anlaşılıyor, büyüme hızları eskisi kadar yüksek olmayacak, Türkiye ekonomisi ivme yakalamışken, bizim daha önce üzerimizde olan ülkelerin büyüme hızları düşecek, hatta negatif büyüme görecekler, dolayısıyla bu son meydana gelen kriz bizim o ilk 10 hedefine ulaşmamızı bir miktar daha kolaylaştırdı. Bu ülkeler ağırlıklı olarak Avrupa'daki ülkeler'' dedi.
Babacan bir soru üzerine yeni ortaya koyacakları orta vadeli programın küresel ekonomik kriz döneminde çıkardıkları 3. program olacağını belirterek 17 Ekim'de, 2012 bütçesi TBMM'ye gönderilmeden önce bu orta vadeli programın açıklanacağını söyledi.
Babacan bu kapsamda bu programda, tüm makroekonomik büyükleri gözden geçireceklerini, bu kapsamda G20 ve IMF toplantılarındaki havayı sezmek istediklerini, sonra bu toplantılarda gördükleri dünya ve Avrupa tablosu ışığında kendi projeksiyonları, beklentileri ortaya koyacaklarını belirtti.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Ortadoğu'da er ya da geç daha istikrarlı bir döneme ulaşılacağını düşündüğünü'' belirterek, ''bölgenin artık geri dönülemez bir değişim sürecine girdiğini, bölgede hem siyasi hem de ekonomik alanda ciddi reformlara ihtiyaç duyulduğunu'' söyledi.
Ali Babacan, 66. dönem BM Genel Kurulu üst düzey toplantıları nedeniyle geldiği New York'ta Türkevi'nde basın toplantısı düzenleyerek, ABD'de bir hafta boyunca yapacağı yoğun temaslar, toplantılarla ilgili açıklamalarda bulundu, Türkiye ve dünyadaki ekonomik gelişmelere ilişkin sorulara yanıt verdi.
Babacan, Türkiye'nin geçen yıl bölge ülkelerinden Ürdün, Suriye ve Lübnan ile birlikte Avrupa ekonomik pazarı benzeri bir girişim başlattığının hatırlatılarak, girişimin bölgedeki son gelişmeler ışığında ne yönde devam ettiğinin sorulması üzerine, bunun son derece önemli ve kendilerinin de destek verdiği bir açılım olduğunu söyledi.
Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün'ün coğrafi bütünlük teşkil ettiğini ve ülkeler arasında vizelerin, ticaretin önündeki engellerin ve gümrük vergilerinin kalkmasının, bu bölgenin adeta tek bir ekonomik alan olmasının son derece önemli olacağını, ancak bu yıl Mart ayından itibaren bölgede yaşanan gelişmelerin bu projeyi bir miktar ötelediği gibi göründüğünü, ancak bu açılımın orta ve uzun vadede son derece önemli olduğunu belirtti.
Babacan şöyle konuştu:
''Bunu er ya da geç gerçekleştirmemiz gerekir diye düşünüyorum, çünkü bölge ülkeleri arasında ekonomik bağımlılığı biz ne kadar artırırsak, ekonomiler ne kadar çok birbirine bağımlı hale gelirse, bu bölgenin uzun vadeli istikrarı için, güvenliği için de o kadar önemli olacaktır. Birbirleri üzerinde ekonomik çıkar ilişkisi kurmuş, birbirlerine ekonomik bağımlılık oluşturmuş ülkeler arasındaki siyasi ilişkiler de orta ve uzun vadede daha sağlam esaslara bağlanmış olacaktır. Biz bunu çok arzu ederiz. Er ya da geç bölgede daha istikrarlı bir döneme ulaşılacağını düşünüyorum, artık bölge geri dönülemez bir değişim sürecine girdi. Bazı ülkeler bunu daha hızlı yaşadı, belki bazıları daha uzun süre yaşayacak, bazıları daha kolay yaşadı, belki bazıları daha ızdıraplı, sancılı bir dönüşüm yaşayacak. Bizim bütün bölge ülkelerinin liderlerine çağrımız, 'bunu düzenli bir şekilde, mümkün olduğunca kan dökülmeden insanlar üzülmeden bu dönüşümü yapın, reformları siz yapın, önayak olun bu reformlara, halktan gelen bir baskı sonucu mecburen değil de, kendiniz bu reformlara öncülük, liderlik edin'. Bunları yıllardır söylüyorduk, sadece Mart ayından beri söylemiyoruz bunları, birebir görüşmelerimizde bu değişimin kaçınılmaz olduğunu söylüyorduk.''
Babacan, teknolojinin son derece geliştiği bir dönemde ve Arapçanın ortak olduğu bir bölgede, ''bir kişinin söylediklerinin aynı anda binlerce kişi tarafından farklı ülkelerde dinlenebildiğini, zemin bulduğunu'' belirterek şunları kaydetti:
''Bu kadar kaçınılmaz bir şekilde birbiriyle ilişki kurabilen, gittikçe daha açık hale gelen toplumlar üzerinde baskıcı rejimlerin egemen olmaya devam etmesi zaten düşünülemez bir tablo. Er ya da geç halkların beklentisini, arzusunu, isteğini karşılayacak bir yönetim tarzı, rejim zaten olması gereken bir tablo. Biz bu süreci, Ortadoğu ve Afrika'daki süreci geri dönüşü mümkün olmayan bir süreç olarak görüyoruz. Bu geçiş süreci ne kadar daha devam eder, bunu söylemek bugün için mümkün değil, ama artık pek çok ülke bu sürecin içine girdi, bizim amacımız mümkün olduğunca düzenli bir şekilde, insanlar acı çekmeden bu dönüşümün yaşanması, temel hak ve özgürlüklerin, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir siyasi reform süreci gerekli.''
Ekonomik alanda da rekabete, serbest piyasa ekonomisinin ağırlık kazandığı, sermayenin, insanların, ürünlerin rahatça ülkeden ülkeye dolaşabildiği bir yapının çok önemli olduğunu vurgulayan Babacan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın dünyada ülkelerin birbiriyle en az ticaret yaptığı ve birbirlerine en az yatırım yaptıkları bölge olduğunu kaydetti. Bu kapsamda bölgede ekonomik alanda da reformlara çok ciddi ihtiyaç olduğunu, Türkiye'nin bu kapsamda arzu eden ülkelere destek verdiğini, Kalkınma Bakanlığı içerisinde kurulan yeni bir birimin amacının sadece Türkiye'den reform konusunda destek isteyen ülkelere yardım etmek olduğunu anlattı. Babacan bu kapsamda Türkiye'nin, para birimlerinden 3 sıfır atmak isteyen Irak'a destek verdiğini, Ankara'da (Iraklılar'a) seminer verdiklerini, bu konuda tüm birikimlerini Iraklı yetkililere anlatıldığını aktardı.
Babacan ''Biz kendi başarılarımız anlatacağız, ama bu Türkiye'nin bölgede model, lider olma tutumundan değil sadece son 9 yıldır Türkiye'nin bazı başarıları var, Türkiye'nin elde ettiği güzel gelişmeler var, bunları nasıl yaptığımızı anlatıyoruz, bizim örneklerimizden istifade etmek isteyenler ediyorlar, ama ötesine geçmiyoruz. Çünkü nihayetinde her ülke kendi reformunun sahibi olmak zorunda, her ülke kendi reformlarını inanarak yapmak zorunda. Dışarıdan bastırılmış, empoze edilmiş reformlarla bir yere gitmek mümkün değil. Halkların benimsediği reformlarla bunların gerçekleşmesi önemlidir'' dedi.