Devletin gücü karşısında ezilirsiniz.. O yurttaşlarımdan özür diliyorum
Başbakan Vekili Arınç, bir dizi önemli açıklamada bulundu, "Şiddetle bir yere varamazsınız, devletin gücü karşısında hepiniz ezilirsiniz." dedi; çevre duyarlılığıyla hareket edenlere karşı yapılan aşırı şiddet gösterisi içinse "O yurttaşlarımdan özür diliyorum." mesajı verdi
Başbakan Yardımcısı ve Başbakan Vekili Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Gül ile görüşmesinin ardından düzenlediği basın toplantısında bir dizi önemli açıklamada bulundu, ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Arınç, demokrasi içerisinde yöneten insanların üsluplarının çok daha yapıcı, olgun, kuşatıcı ve kucaklayıcı olması gerektiğini belirterek, "Bu olayların bize hatırlattığı bir gerçek varsa herhalde bunun hepsinden ayrı ayrı istifade edeceğiz. Ama ona takılarak, bugün geldiğimiz noktayı meşru göstermek herhalde mümkün değil" dedi.
Taksim Gezi Parkı'daki olaylarla ilgili gözaltılar konusundaki bir soru üzerine Arınç, gözaltında çok sayıda insanın bulunmadığını, gözaltına alınan kişilerin bir saat sonra serbest bırakıldıklarını, sadece olay yerinden uzaklaştırmak amacıyla gözaltına alındıklarını söyledi.
-"Kolluk güçlerimiz çok itinalı davranıyor"
Arınç, "Burada kolluk güçlerimiz çok itinalı davranıyor. Hiçbir vatandaşımızın gözaltında uzun süre kalmasını istemiyoruz. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun verdiği yetkileri de yargı kendisine tanınan imkanlar içerisinde minimize etmiş durumda. Bu bizce doğru bir davranıştır. Ama olayları sürükleyen, tahrik eden veya gösterilerin içerisinde yasa dışı bir takım faaliyetlerde bulunduğu tespit edilenler veya araçları yakarken, fiili saldırılarda bulunurken gözaltına alınan, olay yerinden uzaklaştırılan insan vardır. Bunların bir kısmı süratle bırakılmaktadır. Belki çok az bir kısmının da içeride halen tutulduğunu biliyorum. Yargısal sürecin içerisindedirler" diye konuştu.
-"Bu eylemler, meşrudur, haklıdır ve doğrudur"
Önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu'na gelmesi beklenen Tabiat Kanunu Tasarısı'nı yeniden ele almayı düşünüp düşünmedikleri şeklindeki başka bir soru üzerine ise Arınç, olayların başlangıcında Taksim'de bir yayalaştırma çalışması yapıldığını, buna da hiç kimsenin tepkisi olmadığını anımsatarak, ancak Topçu Kışlası diye bilinen yerde bir betonlaşma olacağı, burada alışveriş merkezi olacağı veya başka ticari amaçlarla bir yapılaşma olacağı bilgisini edinen yurttaşların, iş makinalarıyla 3-4 ağacın yerinden sökülmesi ve birkaçının da tahrip edilmesi karşısında, yurtseverliğin gereği olarak ve içlerinde çok iyi tanıdıkları, tek ortak paydaları insan ve çevre olan insanların bir eylem başlattığını belirtti.
"Bu eylemler meşrudur, haklıdır ve doğrudur" ifadesini kullanan Arınç, içlerinde milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in de bulunduğu kişilerin, bu konudaki tepkilerini ortaya koyduklarını dile getirdi.
"Fakat maalesef orada gösterilen bu haklı taleplere karşı, şu veya bu sebeple bu inceleniyor ve araştırılıyor, emniyet güçlerimizin gaz kullanmaya başlaması olayları çığırından çıkarmıştır" değerlendirmesinde bulunan Arınç, İdare Mahkemesince, bölgeye yapılacak inşaatla ilgili yürütmeyi durdurma kararını olumlu karşıladığını ifade ettiğini anımsattı.
-Endişeleri gidermek zorundayız
Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu karar karşısında, bütün mahkeme kararlarına idare uymak zorunda olduğuna göre, ne yapılıp yapılmadığını, nerede bir eksiklik olduğunu, en azından mahkeme sonucunda bilmemiz gerektiğini düşündüm. Şu anda da aynı kanaatteyim. Çünkü yapılan bazı açıklamalar kafaları iyice de karıştırmaktadır. AVM olacak mı olmayacak mı, betonlaşma olacak mı olmayacak mı, Taksim'deki gezi parkındaki yeşil alanlar tamamen ortadan kalkacak mı kalkmayacak mı? Aksini söyleyenler de var. Bundan daha fazlasını elbette dikeceğiz. Biz çevreye duyarlıyız. Orman demek bizim işimizdir diyen Bakanlarımız var, belediye başkanlarımız var. Ama halkımızın kafa karışıklığını gidermek üzere bu konuda iyi bir bilgilendirmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu konuda dava açan ve yürütmeyi durdurma kararını istihsal eden dernek ve dernek yetkilileriyle de bugün veya yarın görüşeceğim. Onların taleplerini ve düşüncelerini de alacağım. Yine bu konuda ilk eylemleri başlatan arkadaşlarımızdan talep olursa onların da olaylara hangi gözle baktıklarını dinleme imkanı bulacağım. Şimdi o ayrı bir meseledir. Yani oraya ne yapılacağı konusunda, ağaçların kesilip kesilmeyeceği veya çevre duyarlılığının ihlal edilip edilmeyeceği konusunda bir itiraz, bir şikayet, bir endişe var. Bu endişeleri gidermek zorundayız. Bu dikkate alacağız."
Meclis'e gelen kanun tasarılarının, önce komisyonda görüşüldüğünü, daha sonra Genel Kurul'a geldiğini, buradan da geçerse Cumhurbaşkanı'nın onayına sunulduğunu, bir taraftan da Anayasa Mahkemesi'nin yargısal denetiminin söz konusu olduğunu anımsatan Arınç, "Ama Taksim'deki gezi parkıyla ve oradaki şikayetlerle ilgili yeni gelecek kanun içerisinde bazı maddeler var veya aynı kapsamda ise buna kesinlikle rıza göstermeyeceğimizi bilmenizi isterim. Peşinen kategorik olarak karşı çıkmayalım. Ama bize düşen bu kanun ne getiriyor, ne getirmiyor, sadece Meclis'i değil, kamuoyunu da aydınlatma görevidir. Dolayısıyla çevrecilerin her konuda, hayvan hakları savunucularının, çevreye duyarlı olan insanlarımızın sade yurttaşlarımızın, bizim gibi, bu konudaki taleplerini külliyen reddetmek yerine, inkar etmek yerine, 'gel bakalım ne diyorsun, beni de bir dinle, ben de seni bir dinleyeyim' noktasına geleceğimizi ifade etmek istiyorum" dedi.
Şehirlerin herkesin gözdesi olduğunu, buralarla ilgili herkesin bir şeyler söyleyebileceğini belirten Arınç, ama bir kentte yapılacak inşaat veya faaliyetler hakkında yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının çok daha söz söyleme hakları bulunduğuna dikkati çekti.
Tabiat kurulları ile Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı kurulların itirazlarının dikkate alınması gerektiğini ifade eden Arınç, "Bu olaylar bize şunu hatırlattı. Bu konularda çok daha hassas ve dikkatli olmalıyız ve kamuoyunun duyarlılıklarını peşin hükümle değil, doğru, makul, haklı bularak tartışmalı ve görüşmeliyiz" diye konuştu.
-"Hizmet kusuru da işlemiş bulunabiliriz"
"Günlerdir devam eden bu olaylar sonucunda siz Hükümet olarak nasıl bir özeleştiri yaparsınız?" sorusunu ise Arınç, şöyle yanıtladı:
"Hükümet ülkeyi yönetiyor. Bu dünyanın bütün demokratik ülkelerinde böyledir. Hükümetimizde ortak sorumluluk esastır. Biz ülkeyi yönetirken yanlış da yapabiliriz, fazla da yapabiliriz, eksik de yapabiliriz. Bizim yaptığımız her şeyin bir yargısal denetimi vardır. Eğer istenmeyen olaylar olursa veya yanlış işlerimizin karşılığını düşünmek gerekirse buna idari yargıda hizmet kusuru derler, hizmet kusuru da işlemiş bulunabiliriz. Bunu bize hatırlatacak olan insanlara peşin ret gözüyle de bakmayız. Benim demokrasi anlayışım bu. Dolayısıyla yargısal denetimle, kamuoyunun denetimiyle ayakta durmaya çalışan bir hükümetin yapacağı şey olaylara soğukkanlılıkla bakmak, kamuoyunun duyarlılıklarını paylaşmak ve demokrasinin iki önemli koşulu var, çoğulculuk ve katılımcılık, bu ikisini de inkar etmeden, herkesin, 76 milyonun, karar alma mekanizmalarındaki konumunu, söyledikleri sözlerin özgül ağırlığını bilerek hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Şimdi olaylar başladığında meseleye çok daha net bakabilseydik, bunu bir çevre duyarlılığı olarak görmek ve kabul etmek durumunda kalırdık. Ama o sırada belki bir aşırı güç gösterimiyle olaylar çizgisinden taşmış ve bugün maalesef hiçbirimizin tasvip etmediği bir noktaya gelmiştir."
Bugün çözüm süreci içerisinde devasa bir mesele ile karşı karşıya bulunduklarını ve bunun başarı ile devam ettiğini vurgulayan Arınç, "Eğer bu sonuç olarak, 30-35 yıldır karşımızda her şeyimizi mahveden bir terör sorununu çözebilecek ve sona erdirecekse bundan daha büyük bir başarı düşünülemez. Türkiye ekonomide en büyük göstergelere kavuşmuşsa ülkemiz zenginleşiyorsa, temel hedefimiz 2023'te bunu daha da büyütmekse bizim bunların üzerinde odaklanmamız lazım. Yani temel mesele olarak 10 tane şey sayabiliriz. Ama bu 10 tane şeyi gölgeleyecek, bu 10 tane şeyin üstünü örtecek ve Türkiye'nin itibarını özellikle dışarıda fevkalade yaralayacak bir konuyu gözardı etmememiz ve bu olayın üzerinde doğru bir perspektifle bakmamız gerekir diye düşünüyorum" dedi.
-"Soruşturma başlatabiliriz"
"Elbette burada kamu görevlilerinin kademe kademe veya farklı farklı yanlış anlamaları, yanlış hareket etmeleri söz konusu olabilir" diyen Arınç, "Bunu Hükümetimiz içerisinde ilgili bakanlarımızla görüşürüz. Bürokratlar içerisinde de görevli olanların yaptıkları görevde sınırı aşıp aşmadığı konusunda da elbette sadece eleştiri değil, bir soruşturma da başlatabiliriz. Yani bir hükümetin, kendini bir olaydan dolayı sorumlu tutması olağan değildir. Bu hükümetin zaafiyetini gösterir. Ama açık yüreklilikle söylüyorum. Sadece bu olayda değil, başka olaylarla da yanlışlıklar yapabiliriz, yapmış olabiliriz, bundan sonra da yapacak olabiliriz. Bize düşen görev, Hükümetimizin ülkemizi en iyi şekliyle yönetmesi ve hepimizin arzu ettiği son gelişmiş noktalara ulaşmasıdır" değerlendirmesinde bulundu.
-"Yöneten insanların üslupları çok daha yapıcı, olgun, kuşatıcı ve kucaklayıcı olmalı"
"Tüm bu olayların bu noktaya gelmesinde üslupla ilgili bir sorun da olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine Arınç, "Üslup şüphesiz önemli. Her birimizin kendi üslubu bence kendisi için de toplumda kazandığı değer itibarıyla da fevkalade önemli. Siyasetçiler için de iş adamları için de çok önemli" ifadesini kullandı.
Eskilerin, "Üslubu beyan, aynıyla insan" dediğini anımsatan Arınç, bir insanın ne olduğunu anlamak için üslübuna bakmak gerektiğini belirtti.
Bu konularda belli hedefleri veya belli şahısları ortaya koyma çabalarını doğru karşılamadığını kaydeden Arınç, şöyle devam etti:
"Hepimiz yanlış yapabiliriz. Hepimiz üslubumuzda sert ve kırıcı olabiliriz. Hatta bunu bir siyaset tarzı olarak benimseyenler de olabilir. Öfkeyi de bunun içerisine koymak mümkün olabilir. Ama doğru olan elbette demokrasi içerisinde yöneten insanların üsluplarının çok daha yapıcı, çok daha olgun, çok daha kuşatıcı ve kucaklayıcı olmasıdır. Ben bunda ne kadar başarılıyım bilmem. Ama hepimizin bu konulardaki dikkatine elbette önem verdiğimizi ifade etmek istiyorum. Elbette olaylar ilk başladığında bunun çığrından çıkabileceğini, illegal örgütlerin işin içerisine karışabileceğini düşünmüş olabilirler. Buna dikkat çekmek için veya kendi siyasi çevremize bu konu etrafında uyarmak amacıyla farklı bir üslup kullanılmış olabilir. Ama Türkiye'ye, 76 milyon insana karşı kullanacağımız üslubun herkesin kuşatıcı, ayrıştırıcı olmayan, ötekileştirici olmayan, birilerini diğerlerinden daha aşağıda daha yukarıda görmeyen, kimsenin özel hayat tarzına veya yaşam biçimine saldırı mahiyetinde olmayan bir üslup içinde olmamız lazım. Bu olayların bize hatırlattığı bir gerçek varsa herhalde bunun hepsinden ayrı ayrı istifade edeceğiz. Ama ona takılarak, bugün geldiğimiz noktayı meşru göstermek herhalde mümkün değil. Çünkü bu çevre duyarlılığı olmaktan çıktı, ambulansın içinde polis var mı diyerek, ambulansı yakmaya kadar vardı. Hiçbir çevre duyarlılığı olan insanın bu vahşeti, bu barbarlığı onaylayacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla biraz önce işaret ettiğim hususlar içerisinde herkes eksikler fazlalar ne ise bunu bulabilir. Ama ben şu anda Hükümetin Başbakanına vekalet eden bir kişi olarak kendi sorumluluğum içerisinde kendi üslubumu kullanmak durumundayım."
"Polisin havaya ateş açması sonucu yaralanan Ethem Sarısülük'ün durumu nedir? O sırada havaya ateş açan polis hakkında işlem yapıldı mı" sorusu üzerine Arınç, kendisine Sarısülük'ün durumuyla ilgili not ulaştırılmasını isteyerek, "Bu ismi biliyorum, ilk olaylarda yaralanan bir arkadaşımız. Ben henüz hastanede olduğunu, tedavi altında olduğunu biliyorum. Polisle ilgili ne işlem yapıldığını, onu müsaade ederseniz arkadaşlarım bana bir not olarak ifade etsinler" dedi.
-Polisler bu ülkenin yabancısı değil
Arınç, "Dün akşam ilgili bütün bakanlar, MİT Müsteşarımız, Emniyet Genel Müdürü ile saat 7.00'den 12.00'ye kadar devam eden bir toplantıda, olayları tahlil etmeleri, analiz yapmaları ve şu andaki durumun ne olduğu, bu olayların bitmesi noktasında hangi tedbirleri aldığımızı kendileriyle görüştüm" şeklinde konuştu.
"Polisler bu ülkenin yabancısı değil, polisler güvenlik güçlerimiz. Şehit olduğu zaman üzüldüğümüz, gazi olduğu zaman üzüldüğümüz insanlar" diyen Arınç, şunları kaydetti:
"Ne kadar asker şehidimiz varsa bir o kadar da polis şehidimiz var. Terörle mücadelede veya güvenlik görevlerini yaparken maruz kaldıkları olaylar sebebiyle üzüldüğümüz, kendilerini kucakladığımız bu memleketin evlatları. Bunlar, ağır bir görev yapıyorlar. Bu görevlerini ifa ederken, 'olağan dışı hatta orantısız güç kullanmak' diyoruz, aşırı şiddet de kullanabiliyorlar. Ancak şu karara vardık. Bu karar, eylemlerin o tasvip etmediğimiz noktasından sonra, şu şekilde cereyan ediyor. Pasif durumdalar yani karşı taraftan birşey gelmedikçe oldukları yerde bekliyorlar, saatlerce ve sabırla. Bir fiili saldırı anında sadece kalkanlarını kullanıyorlar, o yetmezse su sıkıyorlar ama kendi canları hayat bahis mevzu olunca, ancak o zaman gaz kullanıyorlar. Kendilerine gaz kullanmamaları, meşru müdaafa durumunda kalmadıkça gaz kullanmamaları talimatı verilmiştir. Ama bunu fırsat bularak, bazı fotoğraflarda ve kamera kayıtlarında da görüyoruz ki polislerimize ağır hakaretler yapılmakta, ölmeleri istenmekte, fiili saldırılar olmaktadır. Yaralananların sayısına baktığınız zaman, işte 244 civarında zannediyorum isim verdim, neredeyse üç misli polis memuru bulunmaktadır. Bu insanlar 5 günden beri uyumadan güvenlik görevi içerisindedirler. Lütfen onlara karşı da anlayışlı olalım. Bu milletin çocukları, bu memleketin çocukları ağır bir görev yapıyorlar ve hiçbir kamu görevlisinin yapmadığı fedakarlığı ve feragatı gösteriyorlar. Ama İçişleri Bakanımızın, başta Başbakanımızın ve bizim, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün talimatı harfiyen uygulanıyor. 'Kendinize yönelik bir meşru müdafa durumunda kalmadıkça gaz kullanmayacaksınız.' Bu son zamanlarda da uygulanan bir sistem oldu."
-"Devletin gücü karşısında hepiniz ezilirsiniz"
"Göstericilerin özür talebi hakkındaki düşünceleriniz nedir. Eğer bu olayları dindirecekse Sayın Arınç özür diler mi?" şeklindeki soruyu yanıtlayan Arınç, özür dilenmesinin, çok haklı gerekçeler varsa erdem olduğunu söyledi.
Başbakan Vekili Arınç, şöyle devam etti:
"Ama bu kelimeleri Hükümete söyleterek, Başbakan Vekili'ne söyleterek bundan farklı anlamlar çıkmasın. Ben sözünün eri bir insanım. Bursa'da yaptığım basın toplantısında şunu ifade ettim: Bu göstericiler Gezi Parkı'nda başlayan olaylarda bir çevre duyarlılığıyla, bir yurttaş bilinciyle hareket etmişlerse ki buna inanıyorum, bu insanlara karşı şiddet kullanılmasını asla tasvip etmiyorum. Bunların içerisinde Türkiye'nin çok sevdiği insanlar var. Eşiyle birlikte gelmiş, çocuğuyla birlikte gelmiş, doktor, profesör, sanatçı, yazar, iletişim uzmanı... Birbirlerine haber vermişler ağaçlarımıza sahip çıkalım diye. Oradaki gösteriler, kanunsuz da olabilir ama tek amaçları var, bu ağaçları yıkmayın ve kesmeyin. Bu insanlara gaz sıkmak yerine, 'Kardeşim senin dediğin gibi değil, ben burada şunu yapmak istiyorum. Bak aldığımız karar bu, Büyükşehir Belediye Meclisi'nden geçmiş, altında CHP'nin de imzası var. Oybirliğiyle geçmiş. Ben burada yeşili katletmeyeceğim' diyebilecek adam lazım. O insanlara bir maket üzerinde, bir proje üzerinde 'Hayır, bu ağaçlar şuraya gidiyor, oraya dikilecek ama yerine şunlar gelecek. Biz böylesine bir yeşil alanı hiçbir zaman gözden çıkarmayız' diyecek otorite lazım. Bu Büyükşehir Belediye Başkanı mı olabilir, Vali mi olabilir, Bakanımız mı olabilir orasını bilmiyorum. 'Ama hayır, biz size bunları kesinlikle yaptırtmayız', üzerine şiddetle gidildiği zaman o insanlar tepki olarak daha büyük bir azimle oraya geldiler. Onların maruz kaldığı şiddeti görenler de onlara destek olmak amacıyla sokaklara çıktı."
"Demokratik bütün tepkilere biz varız ama demokratik tepkilerin demokratik yöntemlerle olması asıldır" görüşünü bildiren Arınç, yasa dışı yollarla demokratik taleplerde bulunmanın doğru olmadığını vurguladı.
İnsanların iki dili olduğunu belirten Arınç, şunları söyledi:
"Ya siyaset dilini kullanırsınız ya şiddetin dilini kullanırsınız. Şiddetin dilini kullanırsanız, kimse sizin taleplerinizin ne olduğuna bakmaz. Terörle bunu ayırt etmeye çalışırken kullandığımız bir sistemdir bu. O yüzden Terörle Mücadele Kanunu'ndaki propaganda maddesini değiştirdik, şiddete yöneltmeyi suç kabul ettik. Bu bütün hukuk sistemlerinde de vardır. Yani burada şunu söylemek istiyorum: Şiddetle bir yere varamazsınız, şiddet daha büyük şiddeti celbeder ve devletin gücü karşısında hepiniz ezilirsiniz. Ama demokratik yöntemlerle bu düşüncelerinizi anlatabilirsiniz. Gösteri yapabilirsiniz, bağırıp çağırabilirsiniz. Bütün bunlara tahammül edecek bir Hükümetiz biz. Çünkü kendi özel hayatımızda da geçmiş siyasi hayatımızda da bütün bunların hepsini yaşadık. Ben 40 yıldır siyasetin içindeyim. Terk edilmiş, itilmiş, kakılmışlık duygusunu yaşayan bir insanım. Eşimle kendimle, hayat tarzımla düşüncemle reddedilmiş, gözardı edilmiş bir insanım. Ama bugüne kadar biz hiç kavga etmeyi düşünmedik. Refah Partisi kapandı, isyan etmedik. Fazilet Partisi kapandı, dağa çıkmadık. Demokrasi içerisinde çare ve çözüm aradık. Milletimiz demokrasiyle de bize bütün bu hakları verdi. Şimdi bizim geçmişte yaşadığımız tüm sıkıntıları birileri paylaşmak istiyorsa ben onu anlarım, onun dilinden anlarım. Ama herbirimizin özgürlüğü, bir başka arkadaşımızın özgürlüğüyle sınırlı. 'Ben istediğimi yaparım, sen bana karışamazsın' mantığı hiçbir demokraside yok."
-"Her türlü demokratik protestoyu yap, dinlerim"
Pazar günü İstanbul'da Yeniköy'de bir dostunun nikahına gittiğini anlatan Arınç, şunları kaydetti:
"Nikah şahidiyim, erkek tarafından. Manisalı bir arkadaşımız. Kız tarafı da İstanbul'un en tanınmış ailesi. Şimdi eşimle beraber arabayla girerken, yoldan geçen, Yeniköy'den bahsediyorum, işte tencerelerine vura vura gösteri yapan insanlarımız bizi gördüler. Biz de onları gördük. Biz içeri girdik. Nikah kıyılacak, dışarda gürültüler arttı. Nikah kıyılıyor, dışarda toplanma arttı. Ben kendi adıma bir şeyden korkmam, sadece üzülürüm. Ama düşünün ki düğün sahiplerini, İstanbul'un en saygın iki ailesi. Düşünün ki düğünün davetlilerini, çok seçkin insanlar. Onların gecelerini heba etmeye kimin hakkı var, onları gecelerinde mutsuz etmeye kimin hakkı var? Beni protesto edebilirsin, beni buldun bir yerde bunu yap. Ben buna karşı değilim, yeter ki fiili saldırı olmasın. Her şeyi söyle dinlerim, her türlü demokratik protestoyu yap, dinlerim. Ama içeride bin kişi var, gecelerini zehir etmeye hakkın var mı senin? 50 kişi olan grup sonra bin kişiye çıktı, biraz daha arttı ve bütün düğün boyunca bu gürültü, bu kavga maalesef devam etti. En basitini size söylüyorum."
-"O yurttaşlarımdan özür diliyorum"
"Arabalarından çekilip çıkarılan insanlara kendi sloganlarını söyleten, üstlerine, başlarına saldırıda bulunan insanlar, Taksim Gezi Parkı'nda ağaçlar kesiliyor diye feryat edenler değil onlar böyle bir şeyi hiçbir zaman düşünmediler" ifadesini kullanan Arınç, ama o açılan kapıdan, illegal örgütlerin, anarşist duygularının tatmin edilmesi noktasına gelindiğini söyledi.
İlk olayda, çevre duyarlılığıyla hareket edenlere karşı yapılan aşırı şiddet gösterisinin yanlış ve haksız olduğunu belirten Arınç, "O yurttaşlarımdan özür diliyorum. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim ama sokaklarda tahribat yapanlar, sokaklarda insanların özgürlüklerine engel olmaya çalışanlara bir özür borcumuz olduğunu düşünmüyorum. Toplum bunları tasfiye edecek noktadır. Toplumun bütün katmanlarının elini bu sokaktan çektikçe, ortada sadece 5-10 kişilik bir kalabalık kalacaktır. Biz de onları teşhir etmiş olacağız" diye konuştu.
-"Türkiye'ye karşı bence hasmane bir tutumdur"
Arınç, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin açıklamalarının sorulması üzerine de dış basında fevkalade dezenformasyon olduğunu ifade etti.
Türk basınının gösterdiği duyarlılığı dışarda bir takım uluslararası televizyon ve kanalların aynı şekilde göstermediğini dile getiren Arınç, "Bu Türkiye'ye karşı bence hasmane bir tutumdur" dedi.
Basının özgür olduğuna işaret eden Arınç, bu konuda yazacaklarını, çizeceklerini kendilerinin tayin etmesinin veya bunu belli bir çerçeveye oturtmalarının mümkün olmadığını belirtti.
Arınç, bu arada Ethem Sarısülük ile ilgili istediği notun gelmesi üzerine, "Bir arkadaşımız biraz önce sormuştu. Numune Hastanesi'nde yatan Ethem Sarısülük kafasından cisimle yaralanmış, şu anda yoğun bakımda tedavisi devam ediyormuş" bilgisini verdi.
Polisle ilgili de Arınç, "Onu Emniyet Genel Müdürüyle veya Bakanla görüşmem lazım. Şu anda o bilgiye sahip değilim" şeklinde konuştu.
-Bağırmak , yok saymak güçlü bir iktidarın yapacağı şey değildir
İktidara bir tepki varsa bunun doğal olduğunu ifade eden Arınç, "İktidarlar bu tepkileri doğal karşılayarak gereğini yapmalıdır. Bağırmak, bastırmaya kalkmak, yok saymak, görmezden gelmek, güçlü bir iktidarın yapacağı şey değildir. Doğrusu biz de onu yapıyoruz" dedi.