Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Erdoğan: Anayasa'da İslam'a vurguya niye ihtiyaç olsun

Erdoğan: Anayasa'da İslam'a vurguya niye ihtiyaç olsun

Erdoğan, "Devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, (Anayas'da) özellikle İslam'a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun?" dedi

Giriş: 28 Nisan 2016, Perşembe 07:22
Güncelleme: 28 Nisan 2016, Perşembe 07:23

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa’da laikliğe dokunmadan İslam’a vurgu yapılması yönündeki değerlendirmelere ilişkin soruya yanıt verirken “Devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun?” dedi.

Azerbaycan ziyaretinin ardından geçtiği Hırvatistan’da, kendisine eşlik eden gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi meşgul eden önemli gündem maddeleri hakkında açıklamalarda bulundu:

-Bizler yurtdışındayken Türkiye’de laiklik tartışması yeniden alevlendi. TBMM Başkanı’nın sözlerinin ardından muhalefet ağır ifadeler kullandı. Ne diyorsunuz bu konuda?

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanının ağzına herhalde kimse kalkıp kilit vuracak değil. Bu insan, hayatı siyasetin içinde geçmiş biri. Ortada bir Anayasa çalışması var, o da görüşünü söylemiş. Beğenirsin beğenmezsin, o ayrı mesele. “Peki bu konuda, Tayyip Erdoğan olarak siz ne düşünüyorsunuz?” diye soruyorsanız, benim düşüncem AK Parti’yi kurduğum dönemden itibaren belli. Laiklikle ilgili düşüncemizin ne olduğu, kurucusu olduğum AK Parti’nin programında kayıtlı. Kaldı ki İsmail Bey de AK Parti’nin mensubu olarak parlamento başkanı olarak seçildi. Bu da onun, AK Parti programında belirtilenleri kabul ederek oraya gelmiş olduğunu gösterir. Ben bu konudaki görüşümü, Mısır’da Kahire’de o dev opera binasındaki konuşmamda da söyledim. Hatta o zaman, şimdi hapiste olan Müslüman Kardeşler yetkilisi Muhammed Bedii, “Bu dediğiniz nasıl bir şey?” diyerek şaşkınlığını dile getirmişti. Ben de kendisini kahvaltıya çağırmıştım. Kahvaltıda kendisine anlatmamın akabinde de “Böyle olduktan sonra ben de bunu tasvip ediyorum” demişti. Laikliği, ladinilik, din karşıtlığı gibi sunar ya da uygularsanız, elbette itirazlarla karşılaşırsınız. Oysa laiklik, devletin, tüm inançlara, ateistler dahil tüm gruplara eşit mesafede olması; tüm inanç gruplarının devletin güvencesi altında olmasıdır. Türkiye’de TBMM Başkanı’mızın bazı ifadelerinden hareketle yaygara koparılarak bir yere varılabileceğini düşünmüyorum. Ama muhalefette her olayda sadece hakaret peşinde koşanlar olduğu da malum. Başlarındaki zatın sağda solda benimle ilgili hakaretamiz konuşmaları ortada.

-Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde de kendisiyle tokalaşmadınız...

Birileri hem Cumhurbaşkanı’na kalkıp “Kalpazan” diyecek, her türlü hakareti edecek hem de gelip elinin sıkılmasını bekleyecek... Böyle bir şey olabilir mi? Ben parlamentoda değilim. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’yım. Dolayısıyla bir insan saygı duyarsa, biz de ona saygı duyarız. Bu makamdayız diye, sağ yanağımıza vuranlara hiç ses çıkarmayıp bir de sol yanağımızı çevirecek değiliz. Kusura bakmasınlar Tayyip Erdoğan böyle biri değil.

-Şöyle iddialar var: “Nüfusumuzun yüzde 99’u Müslüman, dolayısıyla Anayasa’da laikliğe dokunmadan, İslam’a biraz daha vurgu yapalım” biçiminde bir düşüncenin AK Parti içinde konuşulduğu söyleniyor.

Bunların hepsi boş şeyler. Anayasa’da bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Yeni Anayasa konusunda da önemli olan, ülkemize yakışanı yapmaktır. Hatta gerekiyorsa, şu anda ABD’de olduğu gibi, içeriği belli ara başlıklardan, içeriği fıkralardan oluşan, kısa bir Anayasa yapılmalı. Ki arkadaşların birçoğu, mesela Mustafa Şentop Hoca da bu işe olumlu bakıyor. Bu işi süratlendirir diye düşünüyorum. Bir başkanlık sistemini konuşuyorsun, kıyamet kopuyor. İtirazları da biz söyledik diye! Ama önerebildikleri bir alternatif de yok. Patinaja son vermek, patinajdan kurtulmak lazım. Ülkenin, çift başlılık görüntüsünden kurtulması lazım. Bu başarılırsa ülke hızlı mesafe alır. Halk buna hazır aslında. Sıkıntı, siyasi kadroların başındakilerde. Temenni ederim ki bu sıkıntılar aşılır.

-Yeni Anayasa’yla ilgili geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakan, “Tam başkanlığı benimsiyorum dersem, kendimi inkâr etmiş olurum” anlamında bir cümle kullandı. Siz de daha önceki konuşmalarınızda, “Eğer tam başkanlık sistemi benimsenmiyorsa, partili Cumhurbaşkanlığı da olabilir” demiştiniz. Bu noktada yeni Anayasa nasıl hazırlanmalı?

Onu bana değil, Ahmet Bey’e sormanız lazım (Gülüşmeler). Ben kendi meşveret meclisimdeki danışmanlarımla bu konuda çalışmalar yapıyorum. Anayasacı arkadaşlarım tüm dünyayı tarıyorlar, araştırıyorlar. Bizim amacımız alternatifleri de değerlendirebilmek.

ERGENEKON DAVASI

'ORTADA HİÇBİR ŞEY YOKTU FİKRİNE KATILMIYORUM'

-En çok tartışılan konulardan biri de Yargıtay’ın Ergenekon soruşturmasına ilişkin kararı. Karardan sonra iki algı oluştu. Bir, Ergenekon yokmuş gibi bir algı. Paralel çetenin Ergenekon soruşturmasının ikinci ayağında soruşturmayı ne hale getirdiğine dair de yorumlar yapıldı. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Tabii ki bu yargıyla alakalı bir konu. Bu tür konuların sulandırılması elbette doğru olmaz. Ama mesela ben bu konuda Sayın Başbuğ konusundaki itirazımda, kendisinin mesai arkadaşım olduğunu ifade etmiş; yargılanacaksa Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini daha o zaman söylemiştim. Ergenekon’da da Balyoz’da da, kimileri haklı olarak yargılandıysa da elbette haksızlığa uğrayanlar da oldu.

-“Ergenekon veya Balyoz gibi örgütler yoktur” denemez mi demek istiyorsunuz?

Adı tam öyle midir değil midir, ayrı konu. Ama “Ortada hiçbir şey yoktu” fikrine de katılmıyorum. Zaten ortada bir şeyler de olduğu için yaşandı tüm bu sıkıntılar.

-Yeni bir süreç başlaması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Dediğim gibi, bu yargıyla alakalı bir konu. Asli olan ve de önemli olan, hakkın er ya da geç tecelli etmesidir. Zulmetmiş olanlar varsa, onlar da layıkları ne ise onu bulmalı.

İSRAİL’LE GÖRÜŞMELER

'GAZZE'YE İLİŞKİN ÖNERİLERE OLUMLU YAKLAŞIM GÖRÜYORUZ'

-Medeniyetler İttifakı çalışması ileriye doğru “Dünya 5’ten büyük” tezinize bir katkıda bulunur mu?

Evet, olayı bu noktaya taşımamız lazım. Bizim arzumuz, 20 daimi üyenin olacağı bir BM teşkilatı. Geçici üyesi olmayacak. Yılda bir ya da 2 yılda bir, daimi üyeler yenilenecek.

-Ermenistan Cumhurbaşkanı, Azerbaycan’la savaşa hazır olduklarından söz ediyor, Türkiye’yi suçluyor. Ermenistan’ın bizi hedef almasının altında ne yatıyor?

Bana göre Ermenistan ateşle oynuyor. Türkiye’nin her vesileyle iyi niyet gösterdiği biliniyor. Bu çatışma ortamında Azerbaycan ve İlham Aliyev güç kazanıyor. Rusya da tam manasıyla Ermenistan’a destek veremiyor. En azından açıktan destek veremiyor, çünkü Azerbaycan ile de menfaat ilişkisi var. Şu an Azerbaycan’ın ele geçirdikleri yerlerle ilgili olarak “Bizim için önemli değil” deseler de Ermenistan’ı korku sarmaya başladı. Azerbaycan’ın durumu çevresindeki ülkelere benzemez. Ne Gürcistan’a ne de Ukrayna’ya benzer.

-İsrail’le ilişkileri bozmakla eleştirilmiştiniz, şimdi yeniden kurmakla eleştiriliyorsunuz. Ne diyeceksiniz?

Valla demişler ya: “Kaderim buysa çekerim.” (Mütebessim bir edayla) Bizim kaderimiz bu herhalde. Önemli olan, İsrail’in Türkiye ile girdiği bu süreçteki hatasını anlamış olması. Biz 3 şarttan söz etmiştik. Bunun ilk adımı, özürle atıldı. Diğer 2 şart ise tazminat meselesi ve Gazze’ye ambargonun kalkmasıydı. Şartlarımızı aracılara da söyledik. Şu anda tazminatta bir yere gelindi. Zannediyorum ailelerin bir kısmı da “Bizim derdimiz tazminat değil, asıl derdimiz Gazze, Mescid-i Aksa meselelerinin halli” diyor. Bir kısmı da daha farklı bakıyor. Gazze konusundaki görüşmelerde de ciddi mesafe alındı. Gazze’nin en önemli sıkıntısı enerji. Almanlarla birlikte bir santral kurmamızı önerdiler. Biz de bunun mümkün olabileceğini belirttik. Ama biz gemi olayından da vazgeçmiş değiliz. Yani o da masada. “İkincisi” dedik. “Burada çok ciddi su sıkıntısı var. Su yok. Ya denizden arıtma su yoluna ya da sondaj yoluna gidilmeli.” Bu önerilerimize de olumlu bakıyorlar. Şimdi, mayıs ortasında ekiplerimiz yeniden bir araya gelip görüşecekler. Tüm bunları halledebiliyorsak, biz olumluyuz.

-Ambargo fiili olarak ortadan kalkıyor değil mi?

Dediğimiz meseleler hallolduğunda kalkmış olacak. Enerji meselesi, su meselesi, okul, hastane, bunlar önemli meseleler. Gazze’de TİKA’nın da ciddi çalışmaları var. Hastane bitti, tıbbi teçhizat alınıyor. İnşallah bu meseleler hallolduğunda, farklı bir noktaya gelinecek.

-AP Başkanı Martin Schulz’un “Biz Erdoğan’la anlaşmadık. Bizim muhatabımız Davutoğlu’dur, hükümettir, onlar da gayet ciddi muhataplar” şeklinde bir açıklaması oldu geçtiğimiz günlerde. Otoriterleşme, basın özgürlüğü gibi konularda eleştirileri de sürüyor halen...

Seviyesizliğe ve kalitesizliğe, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak bir cevap vermek çok uygun düşmez. Bahsettiğiniz kişi, benimle ne zaman görüşse, benim liderliğimin ne kadar saygın olduğundan, ne kadar güçlü olduğundan söz eder. Yüzüme karşı böyle konuşan bir insanın şimdi o türden farklı tavırlara girmesine ne demeli? Ben bu tür davranışları, adeta Alman ekolünün Türkiye’ye bir operasyonu gibi görüyorum. İşte şu 3 milyar Euro meselesinde “En büyük yükü Almanya alıyor” falan deniliyor. Halbuki cüzi bir miktar hariç, henüz Türkiye’ye gelen bir şey yok. Sözünü ettikleri katkı için Türkiye’den proje isteme eğilimlerine de anlam veremiyorum. Mesela Merkel, Nizip’i gezip gördü aslında. Türkiye olarak bizim yaptıklarımız ortada. Bizden neyin projesini istiyorsunuz? Sizin proje dediklerinizi biz çoktan hayata geçirmişiz. Samimiyseniz, proje isteyeceğinize, destek verin. Kaldı ki sözünü ettikleri destek bizim bütçemize de girmeyecek zaten. Doğrudan Suriyeli kardeşlerimize gidecek. “Proje” vesaire diyerek hiç kimse bizi aldatmaya kalkmasın. Birileriyle fotoğraf verebilmek için böyle şeylerin içine girmeye gerek yok.

-Schengen’de samimi olduklarını düşünüyor musunuz?

Bu konu benim Başbakanlığım dönemimde Ankara Palas’ta açıklanmıştı zaten. 2016 Ekim’de Schengen’in uygulamaya gireceği o gün açıklanmıştı. Koşul moşul diye de bir şey yok. Ankara’da imzalar atılmıştı. Bu yılın ekim ayında da yürürlüğe girecekti. Şimdi bunu hazirana yani 4 ay önceye çekmenin adeta bir kazanımmış gibi sunulmasını anlayamıyorum. Kaldı ki zaten 53 yıl beklemişiz biz. Bu tür küçük şeylerin büyük kazanımmış gibi sunulmasına üzülüyorum. Resmi iyi okumak lazım. Biz kalkmışız onca harcama yapmışız. Akdeniz’de, Ege’de onca insan hayatını kaybetmiş. Sadece bizim Sahil Güvenlik botlarımız 100 bin insan kurtarmış. Tüm bunlar karşısında halen, “Filanca buraya geliyor, onunla neyi hallederiz?” derdinde olunmasına anlam verebilmek zor. Türkiye’ye adeta lütufta bulunuyor ya da iane yapıyor gibi davranmaya hiç kimsenin hakkı yok. Bunları G-20’de yani Sayın Donald Tusk’a da Junker’e de açık açık söyledim. İkisi de benim çok iyi ahbabım, dostumdur. Ama konuşma orada öyle bir noktaya geldi ki biraz sertleşmek durumunda kaldım. “Ya siz Türkiye’ye lütufta mı bulunuyorsunuz? İane mi yapıyorsunuz? Bu nasıl mantık?” dedim. Bakalım, Türkiye’ye sözünü ettikleri katkının yıl sonuna kadar ne kadarını ulaştırdıklarını hep birlikte göreceğiz.

'PYD VE YPG İSİMLERİ ARTIK TELAFFUZ EDİLMİYOR'

-Suriye’de DAEŞ ile mücadele için ABD’ye ılımlı muhaliflerden müteşekkil bin 800 kişilik bir isim listesi verdiğinizden söz etmiştiniz. Gerek bu liste, gerekse PYD hususunda ABD ile ilişkilerde yeni gelişmeler söz konusu mu?

Temaslarımız sürüyor. DAEŞ’le mücadelede, örneğin son 4-5 gün içinde verdiğimiz koordinatları vurma konusunda daha gayretliler. PYD ve YPG isimleri de artık telaffuz edilmiyor. Bu hususta eski tavırları yok. Tabii biz yine de temkinliyiz. Bu husustaki yaklaşımımızı aynen muhafaza ediyoruz. Rejim son zamanlarda çok daha farklı bir şekilde aslında güç kaybediyor. Muhalif grupların desteklenmesi önemli. ABD, 250 kişilik bir eğitici unsur da gönderdi o bölgeye. Başarı için ne gerekiyorsa yapılmalı. “Çok kısa sürede bitmez” gibi ifadeler kullanılmasının nedenini anlamakta zorlanıyorum.

-Obama, “Benim dönemimde bitmez” diyor.

Bu tür ifadelerin kullanılmasını, şahsen doğru bulmuyorum. Çünkü devlet politikalarında devamlılık esastır. Yönetimde biri gider, diğeri gelir. Devletin politikası devam eder.

-Kilis’e düşen bombaları durdurmak için ne gibi adımlar söz konusu?

Bu hususta malumunuz karada, Fırtına obüsleri devrede. Şimdi önümüzdeki ay bize ABD’den HIMARS bataryaları da geliyor. Bunlar, 90 kilometre menzili olan etkin silahlar. Güvenliğimizle ilgili her türlü önlem alınıyor.

-HIMARS bataryaları, güvenli bölgenin de tesisi anlamına mı geliyor?

Benim bahsettiğim, Türkiye tarafında kendi güvenliğimizi sağlama çerçevesinde aldığımız önlemlerle ilgili. Bize yönelik saldırılara karşı bunları kullanabileceğiz. Tabii güvenli bölge konusundaki haklılığımız da her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Terörden arındırılmış güvenli bölgenin yanı sıra uçuşa yasak bölge oluşturulması da önemli. Eğit-donatı zaten biz devam ettiriyoruz. Şu andaki gelişmelerin daha olumlu olduğunu söyleyebilirim.

-Kilis’e düşen bombalara karşı bir kara harekâtı düşünülüyor mu?

Güvenliğimizle ilgili gereken her türlü tedbir görüşülüyor. Evvelsi akşam Ahmet Bey’lerin yaptığı toplantı da güvenlik tedbirleriyle alakalıydı. Dönünce kendileriyle de bunları oturup konuşacağız.

-Azez-Cerablus arasındaki sizin güvenli bölge olarak tarif ettiğiniz alan ile bahsettiğiniz füze sisteminin menzili aşağı yukarı örtüşüyor.

Güvenli bölge diye sözü edilen yer, o bölge de eni 90 kilometre, derinliği 40-45 kilometre olan bir alan. Nasıl bir Kıbrıs’ta yeşil hat var; orada güvenliği kim sağlıyor? BM. Aynı şey terörden arındırılmış güvenli bölge için de yapılabilir. Bir de uçuşa yasaklı bölge olduğu an, buranın huzuru da güvenliği de sağlanmış olur. Yalnız bu konularda hak verseler de iş adım atmaya gelince çekingen davranıyorlar. Mesela Merkel’e bu teklifi getirdiğimde, baktım hiçbir şey söylemedi. “Bunu çalışalım” dedi, o gün bugün hâlâ çalışıyor. Geldi, çadırları gezdi. Çadır dediğin 3 sene dayanır, 4 sene dayanır. Merkel, “10 milyar Euro ben ayıracağım bu işe” diyor. Kim için? Kendi ülkesine gelenler için. Ben diyorum ki: Bakın böyle bir şey söylediniz, gelin bunu Suriye’deki güvenli bölge için ayırın.

-Alman basınında, Almanya’nın İncirlik’te kalıcı üs kurmak istediği yönünde bazı iddialar yer aldı...

Biz ne kadar müsaade edersek o kadar kalırlar. Bunlar zaten, şu anda bu süreçle alakalı bir şey. Süreçle alakalı olarak orada bulunuyorlar. NATO üyesi olarak bunların bize faydası da var. Almanya’nın, Fransa’nın İncirlik’te böyle bir yerleşim yapmasının bizlere faydası da var. Bunu unutmamak lazım.

Habertürk