Aslında konu herkesi çok yakından ilgilendiriyor.   Süt ve süt ürünlerine yönelik adil olmayan fiyat politikası üretici kadar tüketici tarafından da sorgulanmalı.   Bildiğiniz üzere Ulusal Süt Konseyi, 2 yılı aşkın süredir (Haziran 2014 ten bu yana) çiğ süt referans fiyatında değişiklik yapmadı. Yani sanayici, köydeki çiftçiden çiğ sütü hâlâ 1 lira 15 kuruş seviyesinden alıyor. Hatta çiğ süt fiyatları artmak bir yana geçtiğimiz aylarda sanayici tarafından 1,15 TL olan referans fiyatın bile altına çekildi. Bazı yörelerde 75-80 kuruşa kadar gerilediğini gördük.   Son 2 yıldır çiğ süt üreticisinin girdi maliyetlerinde ciddi artışlar yaşandı. Sektör temsilcileri başta yem olmak üzere girdilerdeki fiyat artışının ortalama yüzde 15-20 seviyesinde olduğunu dile getiriyor.   Üreticinin maliyetler altında ezildiği ve zarar ederek anaç hayvanlarını kesime gönderdiği bir süreçten bahsediyoruz.   Şimdilerde bakanlık, Et ve Süt Kurumu aracılığıyla birlik ve kooperatifler üzerinden satılamayan sütleri süt tozu yaptırıp, fiyatı yeniden 1,15 seviyesine çekmek adına müdahalede bulunuyor.   İşin özeti üreticiye ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler.   Ama diğer taraftan baktığımızda 2 yıllık süre zarfında market raflarında sütten peynire, yoğurttan kaymağa ve diğer süt ürünlerine sanayici ve perakende zincirleri tarafından ciddi oranlarda zamlar yapıldı.   TÜİK verilerine göre son 2 yıldır tablo şu şekilde.. Market raflarında süte yüzde 14 zam yapıldı. Beyaz peynir yüzde 11 zamlanırken, tereyağının fiyatı yüzde 19 arttı. Örnekleri çoğaltmak mümkün..   Tüketicinin sorgulaması gereken nokta ise işte tam burası... Tüm bu ürünlerin ana hammaddesi niteliğindeki çiğ sütün fiyatı 2 yılı aşkın süredir değişmezken bu ürünlerin fiyatlarındaki artışı sanayici ve perakende zincirleri nasıl açıklayacak? Eğer cevap maliyetler arttı, bu ülkede enflasyon gerçeği var şeklinde ise söz konusu gerçeklik çiğ süt üretici açısından yok mu? Onların maliyetleri yerinde mi saydı?   O yüzden bu konuyu yakından takip etmeye çalışan bir tüketici olarak aklıma şöyle bir öneri geliyor. Madem kırsaldaki üretici bu fiyatlara çiğ süt satabiliyor, o zaman sanayici ve perakende zincirleri de raflarda zamlanarak tüketiciye sundukları süt ve süt ürünlerinin fiyatlarını 2 yıl öncesinin seviyesine çeksin. Çünkü mevcut tabloda bu işten en zararlı çıkan yine üretici ve tüketici kesimi olurken, kazanan yine sanayici ve perakende zincirleri gibi gözüküyor.   ULUSAL SÜT KONSEYİ NE KADAR İŞLEVSEL?   2007 yılında kurulan ve piyasada adil bir fiyatlama sağlaması beklenen Ulusal Süt Konseyi (USK), mevcut şartlarda artık işlevsiz bir pozisyondadır ve misyonunu tamamlamıştır.   Bunun en somut göstergelerinden birisi 4 sanayici, 4 üretici, 4 STK ve kamudan 4 kişi olmak üzere toplam 12 kişiden oluşan yönetim kurulundan çekilme kararı alan Türkiye Ziraat Odaları Birliği nin isyanı ve yönetimden çıkma kararı. Her ne kadar yönetim kurulunun yapısı teoride homojen gözükse de pratikte etkinlik sanayiciden yana.   Fiyatların belirlenmesinde üreticinin kriterlerinden çok sanayicinin kritelerinin ağır bastığı sektörün bilinen bir gerçeği. Kaldı ki belirlenen referans fiyatı bile koruyaman USK, süt sektörünün geleceğinde nasıl söz sahibi olabilir?   6 ayda bir çiğ süt referans fiyatını yeniden belirlemesi beklenen USK nın 30 Haziran da toplanması bekleniyordu. Üreticinin adil bir fiyat beklentisi yine hayal oldu.   Süt piyasasının istikrara kavuşması için USK nın yeniden düzenlemesi ve işlevinin artırılması şart gibi gözüküyor. Tavsiye niteliğinde kararlar almak yerine bağlayıcı ve yaptırım gücü olan adil kararların alınacağı bir platform haline getirilmeli.   “SEKTÖRDE ÖRGÜT KİRLİLİĞİ VAR”   Bloomberg HT de yayınlanan Tarım-Analiz programına konuk olan Tekirdağ Süt Üreticileri Birliği Başkanı Şerif Baykurt, süt üreticilerinin içinde bulunduğu durumu şu sözlerle özetliyor: “Bugün Türkiye de süt üreticisinin en büyük problemi maliyetin yüksek, çiğ süt satış fiyatının dengesiz oluşu. İkinci problem üreticinin ortak iş yapma kültürünü benimseyemeyişi. Herkes az olsun, benim olsun mantığı ile hareket ediyor.”   Baykurt, bir diğer sorun olarak ise sütün pazarlanmasına yönelik örgüt kirliliğini gösteriyor.   Bugün kooperatifler, damızlık birlikleri, Haykoop, süt üretici birlikleri dahil bu işi bilen bilmeyen herkesin süt pazarladığına dikkat çeken Baykurt, “Bir çoğu sütü kağıt üzerinde pazarlıyor, hiç bir yerde süt toplama ya da depolama tesisi yok. Bu örgütlerin önemli kısmı büyük işletmeler ve zaten kendi sütlerini kendileri pazarlıyor ama sırf devletten destek alabilmek için kağıt üzerinde sütünü damızlık birliği pazarlıyormuş gibi gösteriyor. Bu sistem sanayicinin tam istediği bir şey. Üretici tek tek ve ufak yapıda olduğu zaman sanayici işine geldiği gibi fiyat veriyor. Halbuki herkes asli işini yapmalı. Damızlıkçı damızlık hayvan üretecek, süt birliği sütünü, et birliği de etini pazarlayacak. Sistem mevcut haliyle devam ettiği sürece sektörde hep sanayicinin dediği olur” yorumunda bulunuyor.   Baykurt, mevcut şartlarda çiğ süt fiyatının 1,30 TL seviyesinden aşağı olmaması gerektiğini savunuyor.   Bir başka vahim nokta ise böyle bir ortamda devletin hâlâ 2016 yılı süt destekleme rakamlarını bile açıklayamaması. Üretici gerçekten kendi kaderine terkedilmiş durumda.   Sektörün içinde bulunduğu durumun özeti böyle...   Peki bu durum ne kadar sürdürülebilir?   Daha net bir ifadeyle üretici, girdi maliyetlerindeki artış ve enflasyon gerçeğine karşın üretimini 1,15 TL seviyesinde daha ne kadar devam ettirebilir?   Aslında bu sorunun cevabı 2008-2010 yıllarında verildi. O dönemde yaşanan benzer kriz yüzünden anaç hayvanlar kesime gitti ve ülkede bir süre sonra kırmızı et krizi baş gösterdi. Bugün benzer bir süreçten geçiyoruz.   20 milyon tona ulaşan süt üretimimize yönelik istikrarlı bir fiyat politikası oluşturamamak tarım sektöründe başta besicilik olmak üzere birçok alanı da tehdit ediyor.   Ve işin daha vahim tarafı, geçmişten hâlâ ders almama konusundaki inat ve ısrarımız...   İrfan Donat   Bloomberg HT Tarım Editörü   idonat@bloomberght.com