O çiftçinin suçu ne?
Şimdi bir çiftçi düşünün...
Türkiye'de hayvancılık işletmelerinde günlük ortalama süt verimi 18-22 kilogram arasında değişirken, profesyonel çiftliklerde 28-32 kilograma kadar çıkarken, O çiftçi hayvan başına ortalama 39,5 kilogram süt elde ediyor.
Yine bir çiftçi düşünün...
Türkiye’de ticari süt işletmeleri tarafından toplanan inek sütünde ortalama yüzde 3,3 yağ oranı ve yüzde 3,2 protein oranı baz alınırken, O çiftçinin sütünde yağ oranı yüzde 3,75 seviyesine kadar çıkıyor ve protein oranı da yüzde 3,3 seviyesinde.
Düşünmeye devam edin...
Türkiye'de dekar başına mısırda ortalama verim 1,000 kilogram iken, O çiftçi geçen yıl dekar başına 1,800 kilogram verim almış. 10 güne kadar başlayacak olan bu yılki hasatta ise beklentisi 2,000 kilogramın üzerinde.
Türkiye'de birçok işletme, “ari işletme sertifikası” alamazken, O çiftçinin işletmesi ari işletme statüsünde ve Avrupa standartlarında üretim yapıyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün…
Mesela yine O çiftçi, buğday silajında dekar başına 3,500 kilogram verim, kuru ot tarafında ise dekar başına 1,000 kilogram ürün alıyor.
Bunların hepsi Türkiye ortalamasının üzerinde bir verim.
Bu örnekler gösteriyor ki Türkiye’de tarımdaki tüm zor şartlar, sıkıntılar ve öngörülemez politikalara rağmen küresel ölçekte rekabet edebilecek seviyede verimli ve kaliteli üretim yapan çiftçilerimiz var.
Bahsettiğimiz O çiftçi ise Bursa Karacabey’de tarımla uğraşan Feyz Çiftliği Sahibi Sencer Solakoğlu.
Normal şartlarda bir ülkede böyle bir üretim yapan çiftçi, el üstünde tutulur, desteklenir ve diğer üreticilere rol model olması için örnek gösterilir değil mi?
Ama Türkiye’de anormal bir durum var.
Toplam 5 bin 500 dekar arazi işleyerek çiftçiliği Avrupa standartlarında yapan Sencer Solakoğlu, model olarak gösterilmek bir yana “hedef” gösteriliyor.
“Başarı”sı ödüllendirilmek yerine cezalandırılıyor.
Moral ve motivasyonunu bozup, üretimini sekteye uğratmak ya da sınırlandırmak pahasına desteklemeleri kesiliyor.
Sebep mi?
Sırf tarım politikalarındaki yanlış, eksik ya da hatalı uygulamaları yüksek sesle dile getirdiği ve doğruların nasıl yapılması gerektiğine dair görüşlerini açıkladığı için.
Başına gelenleri sosyal medyadan duyuran Sencer Solakoğlu, bakın gelişmeler hakkında neler söylüyor: “Ben, bugüne kadar hep siyaset yapmaktan uzak durdum. Benim işim üretmek. Ben, çiftçi olmaktan gurur duyuyorum. Başka bir meslek veya kariyer düşünmedim. Başka bir iş yapmak isteseydim, yapardım. ‘Türkiye ancak daha verimli üretir, daha rekabetçi olursa kalkınır’ ilkesine dayanarak yaptığım uygulamaları sizlerle paylaştım. Sektörün sıkıntılarını dile getirmek, eleştirmek ve en önemlisi inandığım doğrular uğruna mücadele vermemin cezasını kestiler. Eleştiri ve düşüncelerimi paylaşmamın bedelini ödetmek için tüm tarımsal desteklemelerden 5 yıllığına men cezası verdiler. Yapılanın kanuni bir dayanağı yok. Bunu hak edecek yaptığım tek şey yüksek ses ile eleştirmek.”
Sencer Solakoğlu’na göre işin daha da vahim tarafı ise verilen cezalar için yanlış tutanakların ve kendisine ait olmayan ürün numunelerinin dayanak olarak gösterilmesi.
Tarım İlçe Müdürlüğü yetkilileri, 20 Haziran tarihinde ‘ihbar üzerine’ bir inceleme yapıyorlar ve ÇKS kayıtlarında fark olduğu yönünde tutanak tutuyorlar. Halbuki, fark olduğu iddia edilen ÇKS kaydını tutan İlçe Tarım Müdürlüğü yetkileri, 29 Mayıs tarihinde aynı arazileri gezerek ÇKS kaydını kendileri oluşturmuş.
Konu mahkemeye taşınmış durumda.
Burada, yanlış anlaşılmalara sebep olmamak adına şu notumuzu da ekleyelim. Devletin konuyla alakalı tüm yetlkili kurum ve kişileri tarım sektörüne dair denetimlerini yapar, yapmalı da, gerekirse ceza da kesilir, çiftçiler de uyarılır.
Şeffaf, objektif ve tarafsızca uluslararası kriterlere göre yapılan denetim ve alınan kararlara kimsenin itirazı olamaz.
Ama burada durum biraz farklı gözüküyor.
Buradaki niyet "üzüm yemekten" ziyade, daha çok "bağcıyı dövmek" izlenimi veriyor.
Geçen haftalarda Tarım-Analiz programına TÜSEDAD Başkanı sıfatıyla konuk olan Solakoğlu, her bakan ya da bürokrat değişimi ile birlikte tarım politikalarının da sil baştan değiştiğini ifade etmiş ve Tarım Bakanlığının siyasetten uzaklaştırılıp, Merkez Bankasının yapısına benzer bir sistemde, özerk bir yapı haline getirilmesinin faydalı olacağını savunmuştu.
Aslına bakarsanız Solakoğlu’nun programın sonunda dile getirdiği noktalar, bugünkü duruma nasıl gelindiğini de özetliyor: “Her giden ve gelen bakanla birlikte yeni bir temel oluşturulmaya çalışılıyor ve her bakan değişikliğiyle politikalar sil baştan oluşturuluyor. Ve biz çiftçiler her yıl daha kötüye doğru gittik. Daha sert eleştirel olduk. Ama keşke eleştiriler siyasi algılanmasa. Eleştirmek demek siyaset yapmak değildir. Eleştiri, geliştirici bir şeydir. Olaylara çok ön yargılı bakılıyor.”
Bakanlıkta, “Beyaz Türk” benzetmesine maruz kaldıklarını da dile getiren Solakoğlu, “Biz ‘Beyaz Türk’müşüz. Biz, zarar etmiyormuşuz. Çok stokumuz varmış, paramıza para katmak için ağlıyormuşuz, gibi bir söylemle karşınıza gelindiği zaman insanın açıkçası çok fazla şevki de kalmıyor” demişti.
Özetin özeti…
"Türkiye'de hiç bir başarı cezasız kalmaz" sözü maalesef hâlâ geçerliliğini koruyor.
Tarımı, Avrupa standartlarında verimli/kaliteli yapan düzgün bir çiftçi, sırf sistemdeki yanlışları söylediği ve düzeltilmesi için çaba harcadığı için cezalandırılıyor.
Çiftçi eleştiremez mi?
Emek verdiği, para kazanmaya çalıştığı sektörle ilgili görüşlerini dile getiremez mi?
“Tarımda başarılı modeller nasıl çoğaltılır?”, “Çiftçiye daha etkin şekilde nasıl destek verilebilir?”, “Tarımsal üretimde maliyetleri aşağı çekip, kalite ve verim nasıl artırılır?” sorularına yoğunlaşıp, çözümler üretmek yerine bu işleri başarılı şekilde yapanları cezalandırmak kimseye bir şey kazandırmaz.
Aksine, ülke tarımı ve çiftçisi adına kaybettirir.
Bizden söylemesi…
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü