Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Zorluk çeken işletmelerin sayısı hâlâ azımsanmayacak seviyede

Zorluk çeken işletmelerin sayısı hâlâ azımsanmayacak seviyede

İSO Ekonomik Durum Tespit Anketi'nde, faiz oranlarındaki gerilemeye karşın finansman darboğazında olan işletmeler oranının hala yüzde 50'lerin üzerinde seyrettiği belirtildi

Giriş: 17 Şubat 2011, Perşembe 14:05
Güncelleme: 17 Şubat 2011, Perşembe 14:05

İstanbul Sanayi Odası'nın Durum Tespit Anketi çalışması kapsamında, 2010 yılının ikinci yarısında üretim, iç satış, dış satış ve yeni siparişlerde azalış bildiren işletmelerin oranı ilk yarıya göre daha düşük oldu. İstihdamda ise bir önceki döneme göre küçük bir farkla da olsa azalış bildiren işletmelerin oranı arttı. Üretimde azalış gerçekleştiğini bildiren işletmelerin oranı 2010'un ilk yarısında yüzde 21,4 iken, ikinci yarıda bu oran yüzde 19,5'e geriledi.

2010'un ilk yarısından ikinci yarıya iç satışlarının azaldığını bildiren işletmelerin oranı yüzde 21,7'den yüzde 18,8'e, dış satışlarının azaldığını bildiren işletmelerin oranı yüzde 26,1'den yüzde 23,7'ye, yeni siparişlerinin azaldığını bildiren işletmelerin oranı ise yüzde 19,2'den yüzde 17,3'e düştü. Buna karşın istihdamlarının azaldığını bildiren işletmelerin oranı 2010'un ilk yarısından ikinci yarıya 0,8 puanlık artışla yüzde 16,8'den yüzde 17,6'ya yükseldi.

Dönemler arası karşılaştırmada kullanılan 5 temel göstergeye dayalı olarak hesaplanan ''İSO Sanayi Gelişim Endeksi'', en yüksek değerine 130,5 ile 2004 yılı ilk yarısında çıkarken, en düşük değer 60,9 ile kriz yılı 2001'in ilk yarısında görüldü. 2008'in ikinci ve 2009'un ilk yarılarında oldukça düşük seviyelerde olan endeks değeri, 2009'un ikinci yarısında 112,6'ya, 2010'un ilk yarısında 125,6'ya ve ikinci yarısında da 129,7'ye yükseldi. Endekste 2011 yılının ilk yarısına yönelik endeks beklenti değeri ise 150 ile oldukça yüksek. Beklenti yüksek olsa da çalışmada hakim eğilim olarak gerçekleşmeler genellikle beklentilerin altında kalıyor. Ankete göre, bu yılın ilk yarısında da gerçekleşmenin bu beklenti değerinin altında kalması büyük olasılık taşıyor.

Anket kapsamında çalışmaya katılan işletmelerin ortalama kapasite kullanım oranları, ''tartısız kapasite kullanımı'' yöntemine göre hesaplanıyor. Bu yöntemde işletmelerin üretim büyüklüğü dikkate alınmaksızın kapasite kullanım oranlarının ortalaması alınıyor. 2009'un yılı ilk ve ikinci yarılarında işletmelerde ortalama tartısız kapasite kullanım oranları yüzde 58,3 ve yüzde 62,3 olarak gerçekleşirken, 2010 yılının ilk yarısında yüzde 63,8'e, ikinci yarısında ise yüzde 66,3'e yükseldi.

Ortalama kapasite kullanım oranı ölçekler bazında incelendiğinde ölçek büyüdükçe oranın da arttığı görüldü. 2010'un ikinci yarısında küçük ölçekli işletmelerde ortalama kapasite kullanım oranı yüzde 61,1 iken, orta ölçeklilerde yüzde 68,2, büyük ölçeklilerde ise yüzde 75,1 oldu. Tüm ölçek gruplarında kapasite kullanım oranları bir önceki döneme göre artış eğilimi gösterdi. Nispi artışa karşın kapasite kullanım oranlarının düzeyi, tüm ölçeklerde oldukça yüksek oranlarda atıl kapasitenin varlığına işaret ediyor.

Çalışma kapsamında ihracat yapan işletmeler oranı 1998-2001 yılları arasında ortalama olarak yüzde 66,1 düzeyinde iken, bu oran 2002-2009 yılları arasında yüzde 75,8'e kadar yükseldi. 2010 ilk yarıda yüzde 76,9 olan ihracat yapan işletmeler oranı, ikinci yarıda yüzde 78'e çıktı. Bu durumun, sanayicinin dış pazarlardaki arayışını göstermesi açısından önemli olduğu belirtildi.

İhracat yapan işletmeler oranı ölçekler itibarıyla incelendiğinde 2010'un ikinci yarısında çalışmaya katılan büyük ölçekli işletmelerin yüzde 85,7'sinin, orta ölçekli işletmelerin yüzde 84,7'sinin ve küçük ölçekli işletmelerin de yüzde 68,9'unun ihracat yapabildikleri görüldü.

KARLILIKTAKİ GELİŞMELER

Ankete göre, 2010'un ikinci yarısında ankete katılan işletmelerin yüzde 27'si bir önceki yılın aynı dönemine göre daha fazla kar ettiklerini belirtti. 2010'un ilk yarısında ise bu oran yüzde 31,1 olmuştu. İki yarı arasındaki farklılık, 2009'un ilk yarısının karlılık açısından son derece olumsuz bir dönem olmasıyla ilgili baz etkisinden kaynaklandı.

Geçen yılın aynı dönemine göre karları azalan işletmeler oranı 2010'un ilk yarısında yüzde 30,3 olurken, ikinci yarıda yüzde 34,8'e yükseldi. Burada da baz etkisi söz konusu oldu. 2010'un ikinci yarısında önceki yılın aynı dönemine göre karlılığının azaldığını veya zarar ettiğini belirten işletmelerin oranı ise yüzde 41,2 olarak gerçekleşti. 2010 yılının ilk yarısındaki yüzde 41,3'e göre 0,1 puanlık bir iyileşme söz konusu. 2010'un ikinci yarısında ilk yarıya göre nispi bir olumsuzluk söz konusu olsa da, 2009 verilerine göre de nispi bir iyileşme gerçekleşti. Ankete yanıt verenlerin yüzde 41,2 gibi büyük bir bölümünün karlarının geçen yılın altında olduğunu ya da zarar ettiklerini belirtmesi, işletmelerin halen küçümsenemeyecek bir kaynak sıkıntısı içinde olduğunu ortaya koydu.

2010'un ilk yarısında yüzde 69,9 olan satış hedefi gerçekleşme oranı, 2010'un ikinci yarısında yüzde 72,8'e çıktı. Satış hedefi gerçekleşme oranı, tüm ölçeklerde bir önceki döneme göre iyileşti.

Ankete göre, kriz dönemlerinde bozulan finansal dengeler nedeniyle vadeli işlemler karşılığı verilen çek ve senetlerin karşılıksız çıkma ve protesto olma olasılıkları artıyor. 2009'un ilk yarısında yüzde 71 olan karşılıksız çek ve protestolu senetle karşılaşan işletmeler oranı, aynı yılın yarısında yüzde 77,9 gibi çok yüksek bir düzeye çıktı. 1998 yılından bu yana en yüksek karşılıksız çek ve protestolu senet oranı ile karşılaşılan 2009'un ikinci yarısını takiben, ekonomideki nispi toparlanmayla birlikte söz konusu oran 2010'un ilk yarısında yüzde 49,1'e, ikinci yarısında yüzde 45,9'a düştü.

Karşılıksız çek ve protestolu senetlerle karşılaşan işletmeler oranı azalırken, karşılıksız çek ve protestolu senetlerin satışlara oranı da düştü. Krizin başlangıcı olan 2008'in ikinci yarısında, karşılıksız çek ve protestolu senetlerin satışlara oranı yüzde 7,7 gibi oldukça yüksek bir seviyede iken, bu oran, büyük bir düşüşle 2010'un ilk yarısında yüzde 2,6'ya, ikinci yarısında ise yüzde 2,5'e geriledi.

FİNANSMAN DARBOĞAZINDA OLAN İŞLETMELER

2001 sonrasında ekonomideki olumlu gelişmeler paralelinde yüzde 50'ler civarında seyreden finansman darboğazında olan işletmeler oranı, 2008'in ikinci yarısında yüzde 69,9'a çıktı. Bu dönemden sonra azalma trendine giren finansman darboğazı içinde olan işletmeler oranı, 2010'un ilk yarısında yüzde 52,3'e geriledi, ikinci yarıda ise yüzde 55,1'e yükseldi. Faiz oranlarındaki gerilemeye karşın finansman darboğazında olan işletmeler oranının hala yüzde 50'lerin üzerinde seyretmesinin dikkati çekici olduğu ifade edildi.

Ankete göre, 2010'un ikinci yarısında finansman sıkıntısı çeken işletmelerde kredi maliyetlerinin yüksekliği yüzde 41,8'lik payla ilk sıradaki sorun olurken, ikinci sırada yüzde 37,1'lik pay ile işletme sermayesi yetersizliği, üçüncü sırada ise yüzde 31,3 pay ile sektördeki teşviklerin azalışı sorunu geldi.

Kriz döneminde nispeten azalan döviz ya da dövize endeksli kredi kullanımı, artış eğilimine girdi. Çalışmaya katılan işletmelerin yüzde 47,7'si toplam kredileri içinde döviz ya da dövize endeksli kredi bulunduğunu belirtirken, oran, ölçek büyüdükçe arttı. Küçük ölçekli işletmelerde yüzde 34,6 olan bu oran, orta ölçekli işletmelerde yüzde 54,9'a, büyük ölçekli işletmelerde ise yüzde 63,6'ya çıktı.

2010'un ikinci yarısında ankete yanıt veren işletmeler arasında kredi kullanan işletmelerin yüzde 45,6'sı, kullandıkları toplam krediler içinde döviz ya da dövize endeksli kredilerin oranının yüzde 70'den yüksek olduğunu belirtti. Bu oran, 2010'un ilk yarısındaki değerine göre 5,9 puan arttı. Döviz ve dövize endeksli krediler, büyük ölçekli işletmelerde daha yaygın ve yüksek oranda kullanılıyor. 2010 yılının ikinci yarısında büyük ölçekli işletmelerin yüzde 53,1'i kullandıkları krediler içinde döviz ya da dövize endeksli kredilerin payının yüzde 70'den yüksek olduğunu belirtirken, bu oran küçüklerde yüzde 37,1, ortalarda ise yüzde 47,9 ile daha düşük oldu.

BU YILIN İLK YARISINDA YURT İÇİ VE DIŞINDA YATIRIM YAPMAYI PLANLAYANLAR ARTTI

Ankete göre, kriz, yatırım eğilimini son derece olumsuz etkiledi. 2010'un ikinci yarısında işletmelerin yüzde 50,2'si sabit sermaye yatırımı yapmadıklarını belirtirken, bu oran aynı yılın ilk yarısında yüzde 52,8 olarak gerçekleşmişti. Yatırım yapmadığını belirten işletmeler oranında 2010 ilk yarıda 1,4, ikinci yarıda ise 2,6 puanlık bir iyileşme söz konusu. 2010'un ikinci yarısında iyileşme hızı nispeten artsa da, yatırımlardaki artış hızının halen ihtiyaç duyulanın altında olduğu belirtildi.

Yurt içinde yatırım yapmayı planlayan işletmelerin oranı 2010'un ilk yarısında yüzde 39,5 iken, ikinci yarıda ise yüzde 39,8 olarak gerçekleşti. Bu yılın ilk yarısı için beklenen oran ise yüzde 51,4 ile oldukça yüksek bir seviyeye çıktı. 2010'un ilk yarısında işletmelerin yüzde 9,6'sı yurt dışında yatırım yapmayı planladıklarını belirtirken, bu, ikinci yarıda yüzde 11,6'ya yükseldi. 2011'in ilk yarısı için beklenti ise yüzde 13,7 oldu.

Ankete göre, 2010'un ilk yarısında girdi/çıktı oranlarının arttığını belirten işletmelerin oranı yüzde 46,9 iken, azaldığını belirtenlerin oranı yüzde 11,7 olarak gerçekleşti. İkinci yarıda ise girdi/çıktı oranının arttığını belirtenlerin oranı yüzde 47,6'ya yükseldi, azaldığını belirtenlerin oranı da yüzde 14,9'a yükseldi.

2010'un ikinci yarısında işletmelerin yüzde 46,6'sı ürün kalitesini yükselttiklerini belirtti. Ankete katılan işletmelerin rekabet açısından karşılaştıkları en önemli sorunlar arasında ilk sırayı yüzde 15,3 pay ile kayıt dışı ekonomi ve bunun neden olduğu haksız rekabet ortamı alırken, ikinci sırada yüzde 13 ile ham madde maliyetlerinin yüksekliği, üçüncü sırada ise yüzde 9,7 ile enerji maliyetlerinin yüksekliği yer aldı. Söz konusu 3 sorun yüzde 38 gibi büyük bir ağırlığa sahip. Bu sorunların dışında karlılık oranlarının düşmesi, vergi oranlarının yüksekliği ve alacakların zamanında tahsil edilememesi gibi sorunlar da sıralamada ön plana çıktı.

TÜRKİYE'NİN ÖNCELİKLİ SORUNLARI

Türkiye'nin öncelikli sorunları arasında ise yüzde 22 ile işsizlik ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada yüzde 9,5 ile kayıt dışı ekonomi ve bunun neden olduğu haksız rekabet ortamı, üçüncü sırada da yüzde 9,3 ile vergi oranlarının yüksekliği yer aldı.

2010'da sanayide yıllık üretim artışının yüzde 13,1 olduğu, böylece 2009'daki yüzde 9,9'luk küçülmenin telafi edildiği gibi artıya da geçildiği ifade edilen ankette, şu görüşlere yer verildi:

''Görünen o ki, 2010, sanayimizin de büyük katkısıyla kayıtlara yüzde 8 ve belki de daha yüksek oranda büyüme elde edilen parlak bir yıl olarak geçecektir. Krizin gölgesindeki 2 zor yılın ardından 2010'un başarıyla kapanması sevindirici ve moral verici bir gelişmedir ama bir o kadar önemlisi, aynı başarının 2011'de ve sonrasındaki yıllarda da tekrarlanabilmesidir. Hedefimiz bu olmalı ve elde edilen başarıda adeta imzası olan sanayimize, hak ettiği şekilde, artık daha fazla önem ve destek verilmelidir.

2010 yılında faiz oranlarındaki düşüşle birlikte finansman giderlerinin azalması, KOBİ'lere getirilen finansal destek paketi, kriz döneminde istihdam ve çalışma yaşamına ilişkin olarak getirilen teşvik ve düzenlemeler sanayimize yönelik olumlu gelişmeler arasındaydı. Bu nispeten olumlu gelişmelere karşın durum tespit anketimizdeki ilgili soruya verilen cevapların da ortaya koyduğu üzere kayıt dışı ekonomi, yüksek vergi yükü ve yüksek enerji maliyetleri gibi rekabet gücü ile ilgili temel alanlardaki sorun ve eksikler halen devam etmektedir. Sanayimiz, bu eksik ve sıkıntılara rağmen 2010'da göstergelerin de işaret ettiği üzere ekonomideki iyileşmenin ve büyümenin lokomotifi olmayı başarmıştır.

Neredeyse ilk 2 ayını geride bırakmak üzere olduğumuz 2011 ise bir seçim yılı. Biliyoruz ki seçim yıllarında siyaset, doğal olarak, daha da ön plana çıkmakta. Ancak unutmayalım ki Türkiye'nin üretim, yatırım, ihracat, rekabet gücü ve özellikle de istihdamla ilgili mesele ve sorunlarını ihmal etme veya erteleme lüksü yoktur. 2011, ekonomide elde edilen iyileşmenin devam etmesi ve kalıcı hale gelmesi, krize karşı mücadelede sağlanan başarı ile uluslararasında öne çıkan, yükselen Türkiye algısının iyi değerlendirebilmesi açısından kritik önemde bir yıldır.

Böyle bir yılda yatırımı, üretimi, istihdamı destekleyecek adımların kesintisiz ve hızlanarak devam etmesi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Rekabet gücünü artıracak makro ve mikro reformlar seçimlere rağmen mutlaka gündeme gelmelidir. Sanayimiz küresel rekabet mücadelesine her zaman olduğu gibi devam etmenin gayreti içindedir. Gereken destek verildiği, yıllardır beklenen makro ve mikro reform alanlarına el atıldığı takdirde inanıyoruz ki, sanayimizin de katkısıyla ekonomideki toparlanma 2011'de öngörülenden daha yüksek bir ivme ile devam edecektir.''