Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Arınç: Adalet öç alma mekanizması değildir

Arınç: Adalet öç alma mekanizması değildir

  • Başbakan Yardımcısı Arınç, bir günden fazla şahsi hürriyeti tahdit edecek tedbir kararı alınmasını eleştirerek "Adalet, öç alma mekanizması değildir" dedi

Giriş: 03 Kasım 2011, Perşembe 06:17
Güncelleme: 03 Kasım 2011, Perşembe 13:42

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir insanın bir günden fazla şahsi hürriyetini tahdit edecek bir tedbir kararı almanın ''fevkalade ağır bir karar'' olacağını belirterek, ''Hakimin, elindeki delilleri, kişinin durumunu, dava içerisinde konumunu sık sık dikkate alarak tutukluluk halinin istisnai hale gelmesi için özen göstermesi lazım. Adalet, öç alma mekanizması değildir'' dedi.

Arınç, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve RTÜK'ün bütçeleri üzerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı.

''Bu düşüncem doğrudur, bundan başka bir şey kabul etmiyorum'' üslubunu kabul etmenin mümkün olmadığını ifade eden Arınç, bir kurumu tümden yok saymanın, bazı çalışanların yanlış davranışları sebebiyle o kurumu tamamen gözden düşürmenin, o kurumlara haksızlık olacağını kaydetti.

Hayatın olağan akışı içerisinde her kurumda, her meslek erbabı içerisinde yanlış yapanların olabileceğini, bu yanlışların o kurumun itibarını zedelemeyecek, zarar getirmeyecek ölçüde kabul edilebileceğini ifade eden Arınç, ''Dolayısıyla 'RTÜK denilince yolsuzluk akla geliyor' diye bir genelleme yapılırsa, bundan RTÜK zarar görür ve bu bir haksızlık olur. Evet, bu kurumda belli zamanlarda görev yapmış insanların yanlış davranışları mutlaka olmuştur ancak o kişilerle ilgili kişisel değerlendirme yapmanın, bunları eleştirmenin hatta ithamın karşılığı olabilir ama kurumlar bundan zarar görmemelidir'' dedi.

-basın özgürlüğü-

Son yaşanan olaylar sebebiyle Basın Kanunu'nun da eleştirildiğini anımsatan Arınç, ''Burada bir haksızlık var. Çünkü bu bir iletişim şurasında paydaşların da iştirakiyle yapılmış bir çalışmaydı. Genellikle yazılı medyayı ilgilendiren konular bu kanunda yer aldı. Şimdi ki çalışmamızla da bunun içerisine internet medyasını, daha çok haber portallarını koyacak bir düzenleme yapacağız'' diye konuştu.

Arınç, ''Basınla ilgili çalışanlarımız, özellikle TMK kapsamında, TCK'nın ilgili maddeleri kapsamında cezaevinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Basın Kanunu'nu bundan dolayı suçlu görmek ve onu aşağılayacak bir ifademiz, doğru olmaz'' dedi.

Basın özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde de yer aldığını anımsatan Başbakan Yardımcısı Arınç, bu özgürlüğün de sınırsız olmadığının, sınırlanabileceğinin ve yaptırımlara bağlanabileceğinin öngörüldüğünü ifade etti.

''Basın özgürlüğü mutlaktır, her isteyen istediğini yapabilir'' şeklindeki bir anlayışa kimsenin sahip olmayacağını belirten Arınç, Basın Kanunu'nda gazetecilik mesleğine geniş güvenceler getirildiğini söyledi.

Basın Kanunu'nda şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara iki istisna dışında yer verilmediğini hatırlatan Arınç, ''Birincisi; düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin hakim kararına uyulmaması durumunda para cezası hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir. Bu, tamamen kişilik haklarıyla ilgilidir. İkincisi; kanuna uygun olarak basılmış eserleri, bunların yayımını, dağıtımını veya satışını önlemek amacıyla tahrip eden veya bozan kişilere verilen para cezaları hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir'' diye konuştu.

-Vicdanen konuşuyorum-

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''BDP'li arkadaşımızın verdiği isimler belli. CHP'li arkadaşlarım bir isim söyledi. Ben diğerlerini de biliyorum; Bunlar Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa Balbay veya Tuncay Özkan'dır. Peki iki grup arasındaki bu ayrım neden yapılıyor? Oysa 60 kişiden fazla gazetecinin içeride olduğu ve binlerce gazetecinin hakkında da takibat yapıldığı söyleniyor. Vicdanen konuşuyorum. 'Niçin üzüldüğünüzü ifade etmediniz' dediler. Bu konuyla ilgili çok konuştum ve en sonunda TMK'nın değiştirilip değiştirilmemesi konusunda açıkça teklifte bulunulmasını ve gerekçelerinin tarafımıza bildirilmesini istedim ama burada bir gerçek var; İçeride basın kartı sahibi veya basın kartı sahibi olmayan, mesleğinin karşısında 'gazeteci' yazan bir kısım insanlar bulunmaktadır. Bunların bir kısmı adi suçlardan hükümlü veya tutukludur. İkincisi ve çok büyük grup TMK kapsamında mahkum edilen veya tutuklanan kişilerdir. Üçüncü grupta TCK'daki bazı maddeler nedeniyle haklarında tutuklama kararı olan veya şu anda soruşturma evresinde bulunan tartışmalardır. O zaman meseleye üç boyutlu bakmamız lazım. Biri adi bir suç işlerse, sıfatı gazeteciyse, basın kartı sahibiyse, bunun imtiyazı mı var? Bunu hiç birimiz düşünmüyoruz herhalde. İkinci grup TMK'nın 6, 7 ve diğer maddelerinden hükümlü ve tutuklu bulunanlardır. Üçüncüsü de adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ve bir iki madde dahilinde TCK'da yapılan düzenlemelerden mağdur olan arkadaşlarımız var. Özellikle son 3-4 senedir yani Silivri'deki davaların devamı süresince veya bir takım telefon dinleme kayıtlarının yayınlanmasından sonra veya bir şekilde kamuoyunda bu konuların tartışmaya açılmasıyla 'soruşturmanın gizliliğini ihlal ettin' diye dava açılmıştır, bir kısmı karara bağlanmıştır.''

Saydığı suçlardan cezaevlerinde 63 kişinin bulunduğunu söyleyen Arınç, 63 kişiden sadece dördünün basın yoluyla işlenen suçlar arasında sayılabilecek ''terör örgütünün propagandasını yapmaktan'' dolayı cezaevinde olduğunu söyledi.

-''Benden beklenmeyecek laflar da ediyorum''-

Soruşturma evresinde tutuklamaların olabileceğini, talep üzerine tahliye kararlarının verilebileceğini kaydeden Arınç, ''Bu konudaki tartışmaların bir kısımında haklılık payı var. Buna ben de zaman zaman katılıyorum. Hatta sıfatımın da ötesinde bir hükümet üyesi olmanın bana yüklediği sorumluluğu da bazen aşarak benden beklenmeyecek laflar da ediyorum ama bunu vicdanen söylüyorum'' dedi.

Bir insanın bir günden fazla şahsi hürriyetini tahdit edecek bir tedbir kararı almanın ''fevkalade ağır bir karar'' olduğunu belirten Bülent Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Ama kanun, yazılı hukuk buna cevaz veriyor. Hayatın akışı içerisinde de tutuklama karalarının verilmesinde bazen zaruret doğuyor. O zaman hakimin, elindeki delilleri, kişinin durumunu, dava içerisinde konumunu sık sık dikkate alarak tutukluluk halinin istisnai hale gelmesi için özen göstermesi lazım. Adalet öç alma mekanizması değildir. Çok güzel ilahi ölçü var; Bunu kendime rehber aldım; Hoşlanmadığınız bir kavim için adaletsizlik yapmayınız. Yani bir insandan, kavimden hoşlanmayabilirsiniz ama o sizi adaletten ayırmasın.

Dolayısıyla son açıklamalarım da bu kapsamdadır. Bir arkadaşımın dile getirdiği konu üzerinde 3 ay içerisinde tahliye kararlarının verilmiş olması, bence olumludur ama o bu şahıslarla ilgili değil mahkemenin verdiği kararla ilgilidir. Mahkeme kararında 'tutukluluk süreleri yeterlidir, bu cezaya dönüşmesin, artık bunu sebepleri ortadan kalkmıştır' diyor. Ben de açıkça 'bu karar başka mahkemelere örnek olmalıdır. Onlar da kendi ellerindeki dava dosyasına ve kişilerin durumuna bakarak artık tahliye karaları vermeli' dedim ve sonunda da ilave ettim; 'belki benim bu sözlerimden dolayı hakkımda bir fezleke tanzim edilir, dokunulmazlığımın kaldırılması da istenebilir.' Çünkü ben başkalarının söylediği bir sözü milletvekili sıfatıyla söylüyorum ama ben yargıyı itham ederek söylemiyorum bunu. Yazılı hukukun yanına vicdanımızı da koyarak söylüyorum. Eğer hakkımda bir fezleke gelirse ve yargılanmam da mümkün olursa daha fazlasını söylerim. Çünkü şimdi bazı şeylere dikkat etmek mecburiyetindeyim ama kendimi savunmak durumunda kalırsam, bu uygulamaların sonunda nasıl netice vereceğini, yargının da bundan nasıl olumsuz etkileneceğini bilecekleri şekilde de söylerim. Şu ana kadar bu sözlerimizin de çok dikkate alınmadığını biliyorum. O zaman bu basın mensuplarına bakarak 'Türkiye'de basın özgürlüğü yoktur' demek vicdanen çok doğru bir söz değil. Çünkü siz sadece üç isim söylüyorsunuz. Buradan ayrılan arkadaşımız (BDP'li Nursel Aydoğan) belki 20 isim söyleyecek. Türkiye'de basın mensupları bunlardan ibaret değil. Genelleyici bir tavır içerisinde olmamalıyız ama görüyoruz ki TMK'nın bazı maddeleri sebebiyle burada çoğunlukla bazı kişiler tutuklu ve hükümlüdür.

Bazıları 'artık TMK'nın bu maddeleri kalksın artık propaganda suç olmaktan çıksın' diyebilir. Herkes elini vicdanına koymalı ve 'ben bu noktada ne demeliyim' diye düşünmeli. Topu taca atacak vaktimiz yok.''

Arınç, bir milletvekilinin konuşmasını anımsatarak, bir bulmacayı iki defa yayınladı gerekçesiyle hiç bir gazetenin kapatılamayacağını, böyle bir hüküm hatırlamadığını varsa öyle bir karar bunu görmek istediğini söyledi.