Bloomberght
Bloomberg HT Davos Davos'un beş gündemi

Davos'un beş gündemi

  • Bloomberg HT bu sene de küresel ekonomi kamuoyunun en önemli zirvesi Davos'ta tüm konuşulanları özel röportajlar ve içeriklerle Türkiye'ye taşıdı. Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen ve Bloomberg HT Araştırma Analistleri Çağlar Kuzlukluoğlu ve Sevcan Ersözlü zirveden liderler ve uzmanlarla bir araya geldi.

  • Dünya Ekonomik Forumu, Trump'ın gölgesinde toplandı. Ana temalar ise tarifeler, ekonomik milliyetçilik, korumacılık, Avrupa'nın zayıflığı, yapay zeka ve Çin olarak öne çıktı.

Giriş: 24 Ocak 2025, Cuma 15:04
Güncelleme: 24 Ocak 2025, Cuma 17:26

AÇIL SEZEN

Dünya Ekonomik Forumu, dünyanın en büyük karar vericilerinin bir araya gelerek dünya meselelerinin bugün ve yarınını tartıştıkları bir platform.

Tartışmaların odağı, bir yandan sorunların tespitlerini netleştirmek diğer yandan çözüm önerileri üretmek temeline dayanıyor.

Forum’un bu senesi, Trump’ın yemin törenine denk geldiği için özellikle büyük teknoloji şirketlerinin kurucu ve CEO düzeyinde katılımı mümkün olmadı. Ancak onun dışında birçok önemli isim Forum’da yer aldı.

En önemli gündem maddelerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Trump sonrası korumacılık ve ekonomik milliyetçilik

2- Avrupa nasıl kurtulur?

3- Çin ile yeni dünya düzeni

4- Yapay Zeka etiği ve uygulama esasları

5- Yapay zekâ ile insan beyni arasındaki ilişki

Davos’un kazananları

Forum’un kazananları ve kaybedenleri ile başlayalım. Trump çevresinde sıralanmış olan kesim, Forum’un çok net kazananları oldu.

Kimler? Örneğin ABD Başkanı’nın “yakın arkadaşı” olduğunu söyleyen ve ABD ile serbest ticaret anlaşması için MERCOSUR’den çıkabileceğini açıklayan Arjantin’in sıradışı Devlet Başkanı Javier Milei.

Örneğin, kripto evreninin savunucuları. Mesela ilk Trump yönetiminde görev almış Skybridge Capital’ın kurucusu Anthony Scaramucci, Coinbase’in CEO’su Brian Armstrong, kriptoya önemli yatırım koymuş Franklin Templeton’ın CEO’su Jennifer Johnson.

Kripto varlıklara yönelik 4 sene boyunca boğucu olduğunu düşündükleri regülasyon ve engelleme baskısı sonrasında Süleyman Demirel’in cümlesini tekrarladılar: “Nerede kalmıştık?”

Davos'ta ilk günün özel röportajları

Davos’un kaybedenleri

Kaybedenlerin başında elbette savaşta ABD desteğini kaybeden Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy geliyordu. Geçen sene Forum’a girişinde dakikalarca ayakta alkışlanan Zelenskiy, bu seneki konuşma için salona girdiğinde sadece cılız alkışlarla karşılandı.

Kendisi de ABD üzerinden ilerleme umudunu yitirdiği için, stratejisinin tamamını Avrupalıları ikna üzerine odaklamış bir konuşma yaptı. “Başkan yeni yemin etti. Şu anda Avrupa’da herkes Trump ne yapacak, bunu tartışıyor, bunu konuşuyor. Merak edilmesi gereken ise şu; 'Acaba Washington’da Avrupa ne yapacak?' diye tartışan kimse var mı? Yok. Avrupa’nın sürekli ve doğrudan kendisini sorgulaması, bütünleşmesi gerekiyor. Özellikle savunma harcamalarının bu kadar düşük olması kabul edilebilir değil. Yeterli caydırıcılığı olmadığı sürece, bugün bize olanların gelecekte Avrupa’nın başka bir bölgesine olmayacağının garantisi yok. Avrupa’nın bir an önce kimliğine kavuşması gerekir“ dedi.

Davos’un takmayanı

Forum’un kazanan ve kaybedenlerinin yanında belki “Davos’un Takmayanı” kimliğiyle Çin’i ekleyebiliriz.

Çin gerek devlet katının konuşmalarında gerekse Çin’in tartışıldığı tüm oturumlarda aynı mesajı üretti: “Trump’ın ya da bir başkasının gelmesi bizi etkilemiyor. Bizim odak noktamız rekabetçilik. Yüksek teknolojili ve rekabetçi ürünler üretmeye devam edeceğiz. Ancak bu sayede geleceğimizi doğru şekilde kurgulama şansına sahip olabiliriz.”

Davos'ta ikinci günün özel röportajları

Avrupa Birliği neden kaybediyor? Kazanabilir mi?

Trump sonrası kaybedenler listesi açısından öne çıkan “kaybedenlerden” biri hiç kuşku yok ki, Avrupa Birliği’ydi. Gerçi AB’nin “kaybeden” kimliği, Forum’un genel kabul görmüş temalarından biri olarak Trump öncesinde, Ukrayna Savaşı ile başlamıştı.

Avrupa için ekonomik büyüme modeli çökmüş durumda ve teknolojide AI devrimini kaçırma riski en büyük soru işareti olarak karşımıza çıkıyor. Demografisi ve karar alma mekanizmalarının yavaşlığı, AB’yi yönetenleri dahi çileden çıkarır aşamaya gelmiş görünüyor.

Örneğin geçen seneki Forum’da “Avrupa’da Sermaye Piyasaları Birliği’ni artık bu sene kurmamız şart” diyen Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde, “Neden olmadı?” sorusunu yanıtlarken “Ben 2025’i kastetmiştim” diyerek ve gülerek günah çıkarmak zorunda kalıyordu.

Lagarde, çok önemli ifadeler kullandığı konuşmasında şunları söyledi: “Avrupa için ‘varlık’ anındayız. Doğru teşhisi koymalıyız. Çünkü rakibimiz ve müttefekimiz olan bir başka büyük ekonomi işleri farklı şekilde yapıyor. Eskiden yaptığı şeyleri yeni tarifelerle değiştiriyor. Yetenek, para ve ideallerimiz var. Ama uygulamayı önceliklendirmemiz ve harekete geçmemiz lazım. Trump’ın seçilmesi, harekete geçmemiz ve birlikte harekete geçmemiz için alarm zili. Güçlü yanlarımızı kaldıraç olarak kullanmak lazım. AB üniversite mezunları sayımız ABD ile aynı. Tech okuyan sayısı da aynı. Ama sonrasında bu yeteneklerin önemli bir bölümünü ABD’ye kaybediyoruz.”

Lagarde, Avrupa’da ihtiyaç duyulanın bir deregülasyon; yani regülasyonların kaldırılması olmadığını, çok güçlü bir basitleştirme ihtiyacı olduğunu da dile getirdi.

Haebeck: Avrupa’nın sorunu herkesin kendi ülkesini düşünmesi

Forum’un en çarpıcı konuşmalarından birini Almanya Maliye Bakanı Haebeck yaptı. Bir yandan seçim hazırlığında oldukları için konuşması hem yaptıkları hem yapamadıkları üzerine bir dönem muhasebesi standardındaydı. Ama en önemli söylemlerini şöyle maddeler halinde sıralayalım:

"Ekonomik modelimiz çok kırılgan. Mesela Avrupa içinde birçok start-up var. Bunların geliştirdiği çok iyi projeler de var. Ancak bunlar scale-up aşamasına geldiklerinde hepsini ABD’ye kaptırıyoruz. Çünkü riski alan, finansmanı ve ölçeği sağlayan yer orası. Sonuç, bizim elimizdeki fırsatı kaçırmamız ve ABD’nin o fırsatı kullanarak daha da büyümesi oluyor. Geliştirdiğimiz tepkiler var.

Elon Musk’a kız, TikTok’a kız. Ama alternatif yanıt üretebiliyor musun Avrupa içinde? Bunların ürünlerine karşılık verebilecek platformlar geliştirebiliyor musun? Bugün Avrupa’da bir şirketin bir teşvikten yararlanmasına karar vermemizin dört yılı bulduğu dönemler oluyor. Otoriter yönetimlerin olduğu Çin ve ABD güçlendikçe biz Avrupa tarzı yaşam imkanımızı kaybediyoruz.

Davos'ta üçüncü günün özel röportajları

Draghi Raporu, Almanya’da çok yankı bulmadı. Çünkü aslında bir İtalyan tarafından yazılmış ve Almanya’dan da para isteyen bir rapordu. Oysa her Alman tarafından okunmak zorunda. Avrupa’nın değişim ve dönüşüm için son 3-4 yılı. Bunu kullanamazsak ve tembelliğimizi üzerimizden atamazsak, bu formumuzu sürdürme imkanımız olmayacak. Avrupa’nın en büyük sorunu, tüm siyasetçilerin önce kendi ülkesini düşünerek hareket etmesi. Bir Avrupa vatanseverliği yok. Bu bilinç olmadığı ve bir Avrupa takımı oluşmadığı sürece çözüm bulmak aşırı zor.

Çin ve AB’nin ortak sorunu: Yüksek tasarruf oranı

Davos’ta gerek Çin gerekse Avrupa’nın ortak olarak gördüğü bir başka boyut çıktı ortaya. Çin, global ortamı okuyarak yüksek iç tasarrufunu yatırıma veya harcamaya dönüştürmeye çalışıyor.

Hem röportaj yaptığımız LSE akademisyeni Keyu Jin hem de IMF eski Başkan Yardımcısı Zhu Min aynı şeyi söylüyor. “Tasarruflar ya harcama ya da sermaye piyasalarına aktarım yoluyla ekonomiye dahil olmadığı sürece Çin’in potansiyeline yakın bir büyümeyi sürdürmesi mümkün olmayabilir.”

Aynı retoriği, Lagarde da Avrupa için kullanıyor. “Avrupa’da milli gelirin yüzde 15’i tasarruflardan oluşuyor. Bu tasarrufları yatırıma dönüştürmek zorundayız. Avrupa Birliği’nin risk almayı sevmeyen genlerini risk alır hale dönüştürmenin yollarından birini ortak sermaye piyasası oluşturuyor. Son 50 senede kurulmuş ve piyasa değeri 100 milyar doların üzerine çıkan Avrupa şirketi yok.”

Ekonomik milliyetçilik ve korumacılık

Trump ticaret kotaları ve ekonomik korumacılık, elbette Davos’un en çok tartışılan konulardan biriydi. Bu konuda yapılan oturumlarda en çarpıcı söylemlerden birini, Allianz’ın CEO’su Oliver Bate yaptı. “Dünya sistemini birden fazla kez dağıtmış bir ülkenin temsilcisi olarak çok net söyleyebilirim ki, ekonomik milliyetçilik diye bir şey yoktur. Daha doğrusu ‘Ekonomide milliyetçiyim ama diğer şeylerde değilim’ diyemezsiniz. Bu bir bakış açısıdır ve hiçbir zaman tek taraflı ilerlemez. Ekonomik emperyalizm çok büyük bir sorundur ve yeni değildir. Tarih boyunca da bunu kendi tekeline almak isteyen hiçbir ülke başarılı olamamıştır.”

Bate’nin son dönemde dünyanın her yerinde yükselen milliyetçilik akımına yönelik gerekçesi de oldukça çarpıcıydı: “Bazen dünyada ekonomik dönüşümlerin tektonik hale geldiği dönemler olur. Sanayi Devrimi dönemi gibi. Bunların temel özelliği bölüşüm mekanizmaları doğru oluşturulmadığında ortaya çıkan korumacılık ve barışı tehdit eden sertliklere yol açmasıdır. Bu büyük tektonik dönüşümün izleri şu anda da var. 2008 sonrası 2 büyük kriz oldu ve hepsi düşük gelirlileri vurdu. Bu insanlar, kriz tedavilerinden kendi paylarına düşeni almadıklarını düşünüyorlar. Benim altyapım sorunlu olacak, barınma sorunum, gelirim, enerji, eğitim sorunlarım yerinde duracak ve sen Afganistan, Suriye gibi yerlere para harcamaya devam edeceksin. İnsanlar buna tepki gösteriyor. İnsanlar korumacılığın ve bu kadar aşırılığın doğru olmadığını biliyor ama seslerinin duyulmasını istiyor. Radikalleşme bunların sonucunda ortaya çıkıyor.”

Davos'ta dördüncü günün özel röportajları

Harvard Profesörü Dani Rodrik ise ekonomik milliyetçilikten her ülkenin anladığının farklı olduğunu söyledi. Rodrik, “Kimse kendi ekonomisini tamamen dünyaya kapatmak istemiyor. İç kaynaklarının yeterli olmadığını herkes biliyor. Ama sonuç, sürekli ve sadece kendi ekonomilerini öncelemek ve benim ‘kalkınmacılık’ olarak tanımladığım şekilde diğerlerini görmezden gelmek oluyor” dedi. Rodrik, Trump’ın hatasının ise tarifeler ile mukabeleyi her şeyin çözümünü sağlayacak bir silah olarak görmesi olduğunu söyledi.

Aynı oturumda konuşan BM Ticaret ve Kalkınma Genel Sekreteri Rebeca Grynspan ise “Bölgeselleşme geri geldi. Örneğin Afrika’da ülkeler kendi aralarında birleşerek hareket etmek zorundalar. Mesela Güney Amerika ülkeleri ticari birliği MERCOSUR ile AB arasında bir bütünleşme yaşanabilir. Önemli olan ticaretin kapsayıcılığını sağlayabilmek. Ticareti tamamen piyasaya bırakamazsınız, ama her şeyi de regüle edemezsiniz” dedi.

Yapay zekâ ve nörobilim

Yapay zekâ, elbette dönüşümün en önemli boyutu. Davos’ta da en çok tartışılan konuların başında geliyordu. Ancak bu kez daha düşük profilli yöneticilerin katılımı nedeniyle bu konu geçen sene olduğu ölçüde yoğun tartışılamadı. Ancak en temel tartışma konusunun, geçen sene olduğu gibi yapay zekânın ne kadar “sorumlu” geliştirilmesi gerektiği olduğunu söyleyebiliriz.

Bu konuda geliştiriciler ile şirketler bir tarafı, yorumcular ve akademisyenler ise diğer tarafı oluşturuyor. Geliştiriciler ve şirketler, fonlama kanalını bulabildikleri bu kadar agresif bir dönemde yavaşlamayı reddediyor.

Çünkü yapay zeka için artık okun yaydan çıktığını, bundan sonraki dönemde burada yavaşlamanın inovasyonu öldürme riski oluşturacağını savunuyorlar. Yapay zekânın yapabileceği çok fazla şey olduğunu, ancak insanlara mahsus birçok konunun da yine insanların uhdesinde kalmaya devam edeceğini anlatıyorlar.

Davos'ta beşinci günün özel röportajları

Örneğin yapay zekânın tadım imkanı olmadığını, ortamda olup bitenleri insan gibi algılamasının mümkün olmadığını belirtiyorlar. Bunun için yapay zekâda Forum sırasında en çok konuşulan konulardan biri, yapay zekânın insan beyninin çalışma sistematiğini anlayıp anlayamayacağı oldu. Nörobilim ile yapay zekânın bileşkesi üzerine çok ufuk açıcı oturumlar gerçekleştirildi.

Nobel ödüllü nörobilimci Ardem Patapouitan, beynin çalışma sistemiyle ilgili oturumda şunları aktardı: Beynin nasıl çalıştığını hala bilmiyoruz. Yaşanan bir olaydan sonra hangi davranışın geleceğini bilmiyoruz. Davranışı tahmin etmek değil, bilinç gibi unsurların nereden geldiğini de tam olarak anlamıyoruz. Yapay zekâ bunların daha rahat anlaşılabilmesinde fayda sağlayacak. Bunlar imkansız görünen şeylerdi. Ancak ‘yapılamaz’dan ‘belki yapılabilir’ aşamasına doğru geliniyor. Proteinlerdeki mutasyonu anlamak aşırı zordu, artık basit biyolojiden moleküllerin gelişimiyle ilgili geniş modellemelere kadar geçebiliyoruz. Novartis’te protein modellemesini yapabilmek adına 3 milyon molekülü denedik ilaç geliştirme için; inanılmaz kaynak ve zaman harcadık. Ama şimdi dakikalar içinde yapabiliyoruz. İlaç geliştirme gibi alanlarda inanılmaz gelişmeler oluyor.”

Google DeepMind CEO’su Demis Hassabis ise şunları aktardı: 2010’dan bu yana Google Deep Mind’da öğrenme biçimleri, genel zekâ üzerine çok çalıştık. Daha mühendislik temelliydi, ama artık matematiğin bizi getirebileceği yerin sonuna yaklaştık. Daha doğru öğrenme modelleri için insan beyninin nasıl çalıştığını daha iyi anlama zorunluluğu var. Sadece matematik denklemler ile davranış temelli karmaşık beyin işleyişini anlayamıyoruz” dedi.

Bu modellemeler ve yapay zekânın etkin kullanımı sayesinde kişiselleştirmiş ilaç geliştirilmesi de imkan dahilinde olacak. Biz bir protein geliştirme için 5 yıl çalışıyoruz. Ama bugün geliştirme aşamasında olduğumuz ürünler ile belirli bir süre sonra kişiselleştirilmiş ilaç üretilebilecek. Bundan şunu anlamalıyız; her ilaç bazı sorunları çözmeyi amaçlıyor. Ancak çeşitli yan etkiler üretebiliyor. Bu teknoloji bize her hastanın sorununu ayrı ayrı ele alma imkanı tanıyor. Buna göre ilaç üretebiliyorsunuz.