IMF'ten Türkiye'ye resesyon uyarısı
IMF Türkiye Ülke Raporu'nu yayınladı. IMF, sermaye akışlarında ani bir düşüşün resesyona yol açabileceğini belirtti
Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye’de ekonomi politikalarında bir değişiklik olmaması durumunda orta vadeli ekonomik performansın yakın geçmişten daha zayıf olacağı tahmininde bulundu. Türkiye’nin düşük iç tasarrufları ve rekabetle ilgili sınırlılıklarının yatırım ve ihracatı sınırladığını belirten IMF, mevcut politikalar ve ulusal tasarruf oranlarıyla yıllık orta vadeli yıllık büyüme oranını yüzde 3.2’ye revize etti.
IMF Türkiye Ülke Raporu’nu yayınladı. Türkiye için IMF uzman görüşleri, Türk yetkililerin buna cevapları ile IV. Madde Konsültasyon Raporu hakkında değerlendirmelerin yer aldığı raporda, Türkiye’de özel tüketim ve yatırım zayıflarken kamu harcamaları ve net ihracatın sürüklediği büyümenin 2014’ün ilk yarısında yıllık yüzde 2.7’ye gerilediği belirtildi. Raporda bu yıl ve gelecek yıl için yüzde 3 büyüme öngörülürken, azalan dış açığın büyük ölçüde dönemsel faktörlere ve net altın ithalatının bir kerelik etkisine bağlı olduğu belirtildi.
IMF: Türkiye orta vadede ortalama yüzde 3.2 büyüyecek
IMF uzmanları özel yatırımların uzun seçim dönemi sonuna kadar baskılanmış kalacağını belirtirken “Bununla birlikte dengesizlikler önemli olacak. Erken parasal gevşeme, liranın değer kaybı ve gıda fiyatları enflasyonu yıllık enflasyonu, hedefin 5 puan üzerinde yüzde 9’a çıkaracak. Ve değişmeyen politikalarla, enflasyonun gelecek yıl da hedefe çekilmeyeceği bekleniyor. 2015’te GSYH bir kez daha iç talebe dönerken cari işlemler açığının bu yılki yüzde 5.75 düzeyinden yüzde 6’ya çıkması öngörülüyor” denildi.
Raporda “Politikalarda bir değişiklik olmazsa orta vadeli ekonomik performansın yakın geçmişten daha zayıf olacağı tahmin ediliyor. Türkiye’nin düşük iç tasarrufları ve rekabetle ilgili sınırlılıkları yatırım ve ihracatı sınırlıyor. Böylece uzmanlar mevcut politikalar ve ulusal tasarruf oranlarıyla yıllık orta vadeli yıllık büyüme oranını yüzde 3.2’ye revize etti. Daha düşük büyüme oranının enflasyonu sınırlaması ve cari işlemler hesabını kötüleştirmesi bekleniyor, ancak her ikisi de yaklaşık yüzde 6’larda kalacak. Kırılganlıkta artış öngörülmese de yatırımcıların büyük dış açığa finanse etme isteklerinin süreceğini varsayıyor” denildi.
Türk yetkililerin görüşleri
Türk yetkililerin IMF uzmanlarının görüşünü büyük ölçüde paylaştıkları, 2014 için özgün resmi büyüme tahminleri üzerindeki aşağı yönlü risklerle, enflasyonun hedefin üzerinde gerçekleşeceğini kabul ettikleri belirten raporda “Ancak yetkililer, iç talebin daha büyük bir rol oynayacağını bekledikleri 2015 için büyümede yüzde 4 dolayında bir hızlanma öngörüyor. Reel döviz kurunun bir dengeye yaklaşacağına inanıyor, dış dengedeki iyileşmenin artan net ihracatla süreceği yargısında bulunuyorlar. Yetkililer orta vadede ekonominin yatırım ve ihracata doğru yeniden dengelenmesinin büyümede bir trend düşüşünden sakınmak için gerekli olduğunu kabul ediyor. Ancak reform programlarının bu hedefi başarmak için yeterli olacağına inanıyor” denildi.
IMF: Sermaye Akışlarında Ani Azalış Resesyona Yol Açabilir. Hedefleme Rejiminin Sicili Kötü
IMF ülke raporunun “Riskler” bölümü altında özetle şöyle denildi:
Sermaye akışlarında terse dönüş ana risk olarak kalıyor. Gelişmiş ekonomilerde para politikasının normalleşmesi ya da yükselen ekonomilerdeki büyüme tahminlerine ilişkin beklentilerde değişiklik, sermaye akışlarında bir azalma ya da ekstrem durumlarda ani bir duruşa yol açabilir. Akışlarda ani azalış dış açığı kapatmada büyük sıkışmayla sonuçlanabilir ve bir resesyona yol açabilir. Dengesizlikler büyük kalır ve ekonominin sunduğu tamponlar eksilirken, etki 2009 resesyonundan daha vurgulu olabilir. Bu ortamda büyümeyi korumaya yönelik gevşek makroekonomik politikalar riskleri artırır. Ve hatta sermaye akışlarında çalkantıya ilişkin kırılganlıkların önemli kalacağı bir dönemde, dış dengesizliklerle ilgili son tedrici düzenlemeler sürerse, büyük dış finansman gereksiniminde anlamlı bir azalış birkaç yıl alır.
Diğer riskler, Avrupa’da daha yavaş bir büyüme, jeopolitik sorunlar ve politika çerçevesinin gücü merkezinde birleşiyor. Avrupa’da beklenenden düşük büyüme Türkiye’nin ana ihracat piyasasında talebi yaralar. Suriye ve Irak’taki çatışmaların Türkiye’ye ekonomik yayılımı ihracatı negatif etkiledi. Ukrayna ve Rusya arasındaki gerginliğin etkileri şimdiye kadar sınırlı kaldı, fakat finansal piyasalarda riskten kaçınmada bir genelleşmeye neden olursa etkisi önemli hale gelebilir. Petrol fiyatlarında ani artış dış açığı daha da genişleterek, Türkiye’nin ithalat faturasında hemen belirgin bir etkiye sahip olur.
Cari işlemler açığı, temelde düşük tasarruf ve yatırım sonucu
IMF, Türkiye’nin cari işlemler açığının ağırlıklı olarak düşük ulusal tasarruflar ve yüksek olmayan yatırım düzeyinin bir sonucu olduğunu bildirdi. Türkiye’nin ulusal tasarruf oranlarının 2013’te yüzde 14’ten az olduğunu, bunun yükselen piyasa ekonomileri arasında en düşüklerden biri noktasında bulunduğunu kaydeden IMF, “Yatırımlar GSYH’nın yüzde 22’si düzeyinde ve yükselen piyasalar ortalamasının biraz altında bulunuyor. Bu nedenle cari işlemler açığını düşürmeye yönelik politikalar yatırımları düşürmeden ulusal tasarrufları artırılmasını hedeflemeli” dedi.
Özel tasarrufu artırma arayışındaki politikaların cari açıkta iyileşme sağlayacağı, kamu tasarruflarındaki artışın cari açıklarda direkt iyileşmeye yol açacağı belirtilen raporda şu ifadeler yer aldı:
“Kamu ya da özel tasarrufları doğrudan artırmaya yönelik politikaların yokluğunda sıkı para politikasının getirdiği daha yüksek reel faiz oranları tasarrufu canlandırır. Sonuçta dış dengesizlikleri azaltmaya yönelik politikaların olası sonucu artan bir ülke risk primi olur. Hedefleme rejiminin uygulanması, 2006 yılında kurulduğu günden beri kötü bir sicile sahip oldu. Ek olarak 2010’da Merkez Bankası alışılmamış bir para politikası çerçevesi uygulamaya başladı. Hedefin kaçırılması ve karmaşık çerçeve Merkez Bankası için güvenilirlikte bir boşluk üretti. Güvenilirlik boşluğunu yüksek döviz kuru da etkiledi. Karmaşık para politikası parasal aktarım kanalını zayıflattı. İlan edilen yüzde 5 enflasyon hedefi hem kısa hem orta vadeliler için güvenilir değil enflasyonun aynı vadedeki hedef bandında düşüp düşmeyeceği net değil.”
Politika Tavsiyerleri
IMF Türkiye Ülke Raporu’nda Merkez Bankası’nın bankalara tek bir ana politika oranı kullanmak yerine çoklu oran ve çoklu araçlarla likidite temin ettiğini, bunun piyasaların Merkez Bankası işlevinin reaksiyonunu ölçme yetisini engellediğini, enflasyon beklentilerinin çıpa olmaktan çıkmasına katkı yaptığını, parasal aktarım mekanizmalarına zarar verdiğini ve Merkez Bankası içi bir güven boşluğu ürettiğini iddia etti.
IMF, reel faiz oranı gerektiren para politikası duruşunun, enflasyon hedefi ile tutarlı olması gerektiğini belirtti “Makro ihtiyati araçlar para politikasının bir yedeği değildir ve finansal istikrarı temin etmek için kullanılmalıdır” dedi.
IMF İcra Direktörü İbrahim Çanakçı'nın Türkiye Değerlendirmeleri
Ülke Raporu’nda IMF’nin Türkiye’den sorumlu İcra Direktörü İbrahim Çanakçı’nın bir açıklaması da yer aldı.
Türk ekonomisinin küresel ekonomik kriz sonrası dikkate değer bir toparlanma kaydedip 2010-2014 arası ortalama yüzde 5.5 büyüme sağladığını belirten Çanakçı, “İstihdamsız toparlanma şeklinde tanımlanan ekonomik musibetten farklı olarak Türkiye’deki canlı büyüme, toplam istihdam 2009’daki batışından bu yana 5.7 milyon yeni işe dönüştü. Bununla birlikte genişleyen dış açık ve enflasyonist baskılar toparlanmanın yan etkileri olarak ortaya çıktı ve güçlü kredi genişlemesi ve içteki emilim tarafından yönlendirildi. Rapor dış işlemlerdeki iyileşmeleri dönemsel olarak tanımlıyor Ancak yetkililer, dönemsel faktörler bir ölçüde desteklese de, ihtiyati politika karışımının, en son dönemde bile yeniden dengelemenin arkasındaki sürükleyici güç olduğu görüşünde” dedi.
İbrahim Çanakçı, genel makroekonomik gidişin istikrarla sürdüğünü bildirdi. Çanakçı, “Seçim dönemi 2015’in ilk yarısında bitecek ve büyük yapısal reformlar için bir fırsat penceresi teşkil edecek 2015 ortaları ve 2019 arasında bir seçim yapılması planlanmıyor” dedi. Çanakçı’nın açıklamasından satır başları özetle şöyle:
“Dış şoklara karşın Türk ekonomisi sürdürülebilir bir adımda büyüme yolunda.
2014’te GSYH artışının, dış talebin yüzde 2 puan katkısıyla, uzman beklentilerinden biraz daha yukarıda yüzde 3.3 dolayında gerçekleşmesi olası.
Yetkililer büyüme görünümü konusunda daha iyimser, orta vadede dış açıkta ve enflasyon oranında iyileşme bekliyorlar. Büyümenin, bilhassa büyük ölçüde artan iç tasarruflar ve verimlilik artışlarıyla özellikle sanayi sektöründe olmak üzere finanse edilecek verimli sektörlerdeki yatırımlarla tedrici biçimde gelecek yıl yüzde 4 ve 2016 ile 2017’de yüzde 5 olacağı tahmin ediliyor.
Geçen iki senede büyümeyi geride tutan toplam faktör verimliliklerindeki tahmini kazanımlar ileriye doğru büyümeyi artırıcı faktörlerden biri olacak.
Makroekonomik istikrarda dikkatli olurken yetkililer özel tüketimin hane halkı harcanabilir gelir artışı ötesinde artışını kısıtlayacak. Bu büyük ölçüde ihtiyati önlemlerce yerine getirilecek. Özel tasarrufların 2017’de, bu yılki oran olan yüzde 11.7’den yüzde 13.3’e yükselmesi bekleniyor. Sıkı mali politika duruşuyla kamu sektörü de iç tasarruflara katkı yapacak.
Döviz kuru istikrarı sonrası, kurlardaki artışın fiyata etkisinin 2015 sonu itibarıyla yavaş yavaş ortadan kalkması ve enflasyonda düşüşe ortam hazırlaması bekleniyor. İçte gıda fiyatlarının normalleşmesi, petrol fiyatlarının istikrarlı kalması ve döviz kuru etkisinin tedrici olarak zayıflaması varsayımı temelinde 2015 sonunda enflasyonun yüzde 6.3’e düşmesi bekleniyor.
İleri bakıldığında, sıkı bir mali politika duruşu, para muhafızının enflasyona karşı mücadelesine katkı yapacak temel bir faktör olacaktır.
Türk bankacılık sistemi, düzenleyici standartlarının oldukça yukarısındaki ortalama sermaye yeterlilik rasyosu, güçlü varlık kalitesi ve bol likidite tamponlarıyla güçlü ve sağlam durumda. Düzenleme ve denetleme standartları uluslararası standartlarla uyumlu. Para piyasalarındaki son çalkantı ve faiz oranı artışlarına karşın takipteki kredi oranı yaklaşık yüzde 2-3’te demirlemiş kalmıştır.
Yetkililer yeni finansman modelleri geliştirecek ve enerji açısından verimli yatırımlar için teşvik edici olacak, yenilenebilir enerjide kapasite iyileştirmelerini cesaretlendirecek ve içteki kömür kaynaklarının verimli kullanımını teşvik edecektir. Kalan dönüşüm programlarıyla yetkililer emek piyasasındaki zayıflıklara yönelecek, iş ortamını iyileştirecek ve rekabetçilikle verimliliği destekleyecektir.”