İSO/Bahçıvan: Kur ve faizdeki kontrolsüz artış fakirleşme getirir
İSO Başkanı Bahçıvan, "Kur ve faizdeki kontrolsüz bir artış ekonominin yavaşlamasına, enflasyon üzerinde baskı oluşturarak toplumun bütün kesimlerinin fakirleşmesine neden olur "dedi
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, kur ve faizdeki kontrolsüz artışın ekonominin yavaşlamasına, enflasyon üzerinde baskı oluşturarak toplumun bütün kesimlerinin fakirleşmesine neden olacağını belirterek, "Herkesin fakirleştiği bir ortamda devlet, ihtiyaç duyduğu vergiyi kimlerden alacak? Doğrusu, bunun cevabını çok merak ediyorum" dedi.
Bahçıvan, İSO'nun "2023 Vizyonu Bağlamında Yeni Anayasa Arayışları ve Sanayimizin Gelecek Perspektifi" konulu Ağustos ayı Meclis Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin askeri darbenin ürünü olan antidemokratik bir anayasayla 30 yılı aşan bir süredir yoluna devam ediyor olmasının şaşırtıcı olduğu kadar üzücü de olduğunu söyledi.
Ekonomi, siyaset, eğitim, sağlık ve diğer alanlarda olduğu gibi anayasa ve hukuk alanında da çağdaş gelişmiş ülkelerin sahip olduğu evrensel standartlara kavuşmanın bir zorunluluk olduğuna inandığını aktaran Bahçıvan, "Çünkü biz toplum olarak, standartları yüksek demokratik düzeni hak ettiğimiz gibi 2023 yılına gelindiğinde de, gelişmiş birinci sınıf demokratik ülkeler liginde olmayı hedeflemiş bir ülkeyiz" dedi.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in teşvik edici ve uyarıcı çabalarına rağmen; anayasa çalışmalarının temposu düşük bir seyir izlediğini kaydeden Bahçıvan, bu konuda umutlu olmaya devam ettiklerini, ancak kaybedecek fazla bir zamanın olmadığını da bildiklerini dile getirdi.
ABD kaynaklı ekonomik açıklamaların, özellikle para musluklarının kısılacak olmasının gelişmekte olan ülkelerde endişeleri giderek artırırken son yıllarda tanık oldukları tablonun değişmeye başladığına dikkati çeken Bahçıvan, sözlerine şöyle devam etti:
"Gelişmekte olan ülkelerin sergilediği başarılar sarsıntı yaşamakta. Bu sarsıntıya karşılık gelişmiş ülke ekonomilerinde bir toparlanma ve iyileşmenin yanı sıra bu ülkelerin ekonomik açıdan avantajlı konuma geçmeye başlamaları dikkat çekiyor. Yatırımcılar, riskli varlıkları terk etmeye başlayınca gelişmekte olan ülkelerden son üç ayda 1,3 trilyon dolar paranın çıkış yaptığı belirtiliyor. Bu çıkış, kaçışın yaşandığı ülkelerde merkez bankalarının döviz rezervlerinin 80 milyar doları aşacak şekilde erimesine neden oldu. Siyasi baharlar gibi ekonomik baharların da kışa dönmeye başladığı bu küresel kritik süreçte, her açıdan istikrarın ülkemiz için çok önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Ekonomi, toplumsal barış ve huzurun varlığı için her zamankinden çok daha önemli bir role sahip. Kur ve faizdeki kontrolsüz bir artış ekonominin yavaşlamasına, enflasyon üzerinde baskı oluşturarak toplumun bütün kesimlerinin fakirleşmesine neden olur. Herkesin fakirleştiği bir ortamda devlet, ihtiyaç duyduğu vergiyi kimlerden alacak? Doğrusu, bunun cevabını çok merak ediyorum."
- "Özel sektöre ait dış borç ve cari açık Türkiye için büyük bir risk"-
İSO Başkanı Bahçıvan, küresel çaptaki kritik ekonomik süreçte Türkiye'de kamu ekonomisinin hem özel sektöre hem de Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika gibi bazı gelişmekte olan ülkelere göre önemli avantajlara sahip olduğunu söyledi.
Türkiye'nin bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 2, kamu borç yükünün ise yüzde 36 düzeyinde olduğunu anımsatan Bahçıvan, devletin kısa vadeli dış borç yükünün olmamasının önemli bir avantaj olduğunu, ama madalyonun diğer yüzünde herkesi endişeye sevk eden bir özel sektörün bulunduğunu kaydetti.
Özel sektöre ait dış borç ve cari açığın Türkiye için büyük bir risk olduğunu anımsatan Bahçıvan, "Kamu rahat bir görünüm sergilerken en büyük risk özel sektörün omuzlarında" şeklinde konuştu.
2013 yılı ilk yarı sonu itibariyle 180 milyar dolara ulaşan özel sektörün yurtdışından sağladığı toplam kredi borç stokunda geçen yılsonundan beri yüzde 5,9 oranında artış yaşandığını vurgulayan Bahçıvan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu borcun uzun vadeli olanı 143 milyar dolar, kısa vadeli olanı ise 37 milyar dolardır. 2013'ün ilk yarısında özel sektör borçlanmasının özellikle kısa vadeli kaynaklardan gerçekleşmiş olması, riskli bir gelişmedir. Döviz kurlarındaki olası aşırı artışların bu açık pozisyon nedeniyle reel sektörün mali yapısını olumsuz etkileyebileceğini dikkatinize sunmak istiyorum. Sanayi kesiminin toplam dış kredi borcu 32,5 milyar dolardır. Bunun 31,5 milyar doları uzun vadeli, 1 milyar doları ise kısa vadelidir. Her ne kadar burada büyük bir risk görünmüyor olsa bile sanayi kesiminin bankacılık sistemi üzerinden kullandığı kredileri göz ardı etmeyelim. Bu kredileri de dikkate aldığımızda sanayi kesiminin taşıdığı riskin daha da arttığını söyleyebiliriz.
Sermayenin giderek gelişmiş ülkelere yönelmeye başladığı bir dönemde özel sektörümüzün üstlenmiş olduğu riski dikkate alarak Türkiye'de finansal istikrara çok daha fazla önem vermemiz gereken bir süreçteyiz. Bu noktada, Merkez Bankamızın bağımsızlığına ve itibarına önem vermemiz gerektiğini bir kere daha ifade etmek istiyorum. Merkez Bankamız, bugüne kadar bizlere güven verdi, bundan sonra da güven vereceğine inanıyorum."
- "İstanbul Sanayi Odası olarak doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir anlayışa sahibiz"
Erdal Bahçıvan, döviz kurundaki oynaklığın, borsa endeksindeki dalgalanmalar ve enflasyonun başını yeniden kaldırma emareleri sergilediğini belirterek, "Bu emareler ve dalgalanmalar eşliğinde, Türkiye'de 1990'lı yıllarda yaşanan kısa vadeli haksız kazançları özleyenler, sahnedeki yerini almaya başladı. Üretimi sevmeyen ve korkan, sıfır maliyet ve risk ama maksimum kar anlayışına sahip olanlar, bu fırsattan istifade etmeye çalışıyor" dedi.
Haziran-2013 Sanayi Üretim Endeksi'ndeki yüzde 4,2'lik artışın moral ve umut kaynağı olduğunu aktaran Bahçıvan, Sanayi Üretim Endeksi'ndeki pozitif yükselişi, sanayicinin üçüncü çeyreğe ciddi bir hazırlığı olarak değerlendirmenin doğru olacağını dile getirdi.
Yılın ikinci yarısında iç talepte canlanma biraz daha desteklenirse, kur ve faizde bugün yaşanan yüksek ateşin kontrol altına alınıp tekrar istikrarlı bir süreç başlarsa 2013 yılı büyüme programındaki yüzde 4'lük hedefin tutturulmasının mümkün olacağını vurgulayan Bahçıvan, şunları kaydetti:
"Biz, İstanbul Sanayi Odası olarak doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir anlayışa sahibiz. Bir kere daha ifade edecek olursam, üretime odaklı bir ekonomiyi savunuyoruz. Bu anlayış çerçevesinde düşüncelerimizi, sıkıntılarımızı ve projelerimizi devletin ilgili kurumları ve kamuoyuyla paylaşıyoruz, paylaşmaya da devam edeceğiz. Ekonomi yönetimi, kısa bir süre önce savunduğumuz bir düşünceye yönelik hepimizi mutlu eden çok önemli bir adım attı. BDDK'nın sermaye yeterliliği, karşılık ve kredi mevzuatına ilişkin değişiklikler konusunda atmış olduğu adımlar, tüketimi değil yatırımı ve istihdamı artırıcı kredilere pozitif ayırımcılık getirmesi açısından çok önemli. Bu indirimler, ihracatçı ve KOBİ niteliğinde kuruluşların kredi imkanlarını artıracak, bu da sanayi sektörünün finansman sıkıntısının hafifletilmesine katkı sağlayacak bir umut ışığıdır. Bu nedenle, BDDK yönetimine, şahsım ve İstanbul Sanayi Odası adına teşekkür ediyorum. Finansal dalgalanmanın yaşandığı dönemlerde, kamu bankalarının sergilediği sorumlu, yapıcı ve destekleyici tutum reel sektörümüz ve toplum tarafından takdire şayan görülmektedir. Böyle dönemlerde tüm bankaların reel sektörle olan ilişkisinde sağduyulu hareket edip, uzun vadeli, güvene dayalı bir yaklaşım sergilemeleri herkesin yararına olacaktır."
- "Bürokratik kibir, buyurganlık ve hesap vermezlik Türkiye'de bir sorun olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor"
Bahçıvan, Türkiye'nin herkese büyük maddi ve manevi bedeller ödeten çatışma dönemini ve ortamını bir süredir geride bıraktığını belirterek, "Barıştan herkesin kazançlı çıktığını bugün hepimiz yaşayarak görüyoruz. Bunun kıymetini herkes çok iyi bilmeli" dedi.
Bahçıvan, Ortadoğu'da kördüğüme dönüşen politik gelişmelerin başka açılardan olduğu gibi dış pazar açısından da Türkiye'yi olumsuz etkilediğini aktardı.
Son derece kaygan bir politik zemine sahip olan Ortadoğu'da akılcı politikalar eşliğinde dikkatli ve dengeli adımların atılmasına önem verilmesi gerektiğini kaydeden Bahçıvan, bunu yaparken, barış ve huzurun sağlanması doğrultusunda dünya kamuoyunu harekete geçirecek çabalara da hız verilmesi gerektiğine inandıklarını dile getirdi.
Anayasa konusuna da değinen Bahçıvan, Türkiye'deki anayasal gelişmelerin toplum mühendisliği mantığı eşliğinde yaşanırken toplumun kendisinin seyirci durumunda kalmış veya kalmak zorunda bırakıldığını söyledi.
Yeni, sivil demokratik anayasaya toplumun büyük bir çoğunluğunun destek verdiğini vurgulayan Bahçıvan, "Bu toplumsal anlayışa ve desteğe siyasi partilerimiz gereken önemi verip, toplumumuzu arzu ettiği yeni anayasaya mutlaka kavuşturmaları gerektiğine inanıyorum" dedi.
Dış kredinin uzun vadeli yabancı sermaye yatırımının kendileri için büyük bir ihtiyaç olduğunu vurgulayan Bahçıvan, şunları kaydetti:
"Bunun için de hukuksal güvenceye sahip olmak bir zorunluluk arz ediyor. Gelişmiş demokratik ülkeler liginde, bürokratik saltanatın yokluğunu dikkatinize sunmak istiyorum. Bürokratik kibir, buyurganlık ve hesap vermezlik Türkiye'de bir sorun olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Siyasetçi yanlış yaptığında bedelini seçimi kaybederek, müteşebbis yanlış yaptığında bedelini ekonomik zararla; hatta iflas ederek, özel sektör çalışanı yanlış yaptığında bedelini işini kaybederek ödüyor. Peki, bürokrat yanlış yaptığında niye bedel ödemiyor? Bu çarpık ve adaletsiz duruma artık daha fazla kayıtsız kalınamaz. Türkiye'de yaşanması arzu edilen dönüşüme bürokrasi de mutlaka uyum sağlamalı. Bu amaçla, yasalarımızdaki bürokratik imtiyazların kaldırılması, bürokrasinin de performans kriterlerine tabi olması gerektiğine inanıyoruz. Kapsamlı bir demokratikleşme paketi, yeni, sivil demokratik bir anayasa; ülkemizde arzu ettiğimiz yeni bir heyecan ve umut dalgasını yaratacaktır. Bu aynı zamanda, Türkiye'yi bölgemizde ve dünyada yıldızı parlak bir konuma getirecektir. İstanbul Sanayi Odası olarak, ülkemizin bunu başaracağına inanıyoruz. Bu başarıya giden yolda her türlü desteği vermeye hazırız.
Sonuç olarak, küresel ekonomik risklerin giderek arttığı bir dönemde karamsarlık bize hiçbir şey kazandırmaz. Temkinli bir iyimserlik eşliğinde üretim aşkımızı koruyarak yolumuza devam etmemiz gerektiğine inanıyorum."
AA