'Girişimci Devlet'in teorisini yazan Mazzucato: Türkiye yeşil dönüşüm için çok iyi konumda
Salgın sonrası ekonominin nasıl şekilleneceği ve yeşil dönüşüm sürecinin nasıl olacağıyla ilgili belirsizlikler hala devam ederken 'Girişimci Devlet' kitabının yazarı ve birçok politikacıya danışmanlık veren University College London Profesörü Mariana Mazzucato, yeşil dönüşümde devletlerin nasıl bir rol üstleneceğini Bloomberg HT'ye değerlendirdi. Türkiye'nin de yeşil sanayi dönüşümü için çok iyi bir konumda ve her şeye sahip olduğunu belirten Mazzucato, gerekli olan tek şeyin siyasi iradenin bu dönüşümün yolunu açması olduğunu söyledi.
EROL OYTUN ERCAN
Dünya çapında birçok politika yapıcıya ve kuruluşa danışmanlık veren Mariana Mazzucato, Türkçe'de yayınlanan “Girişimci Devlet: Kamu ve Özel Sektör Efsanelerini Çöpe Atın” isimli kitabında devletlerin ekonomik büyümede nasıl bir rol oynadığını detaylı bir şekilde inceliyor.
Salgın sonrasında devletlerin ekonominin yeşil dönüşümünde nasıl bir rol oynayacağı tartışılırken Bloomberg HT ile görüşlerini paylaşan Mazzucato, devletlerin ekonomide asli rol üstlenmesinin salgınla başlamadığını ve bu dönüşümü salgına indirmenin tehlikeli olabileceğini belirtti.
“Böyle bir yaklaşım uzun dönemli stratejik bir duruştan ziyade kısa dönemli tepkisel bir duruşa neden olarak on yıllardır devam eden inovasyon ve yatırımların yüksek karbon senaryosuna geri dönmesine neden olabilir” diyen Mazzucato, devletin öne çıkmasının temelde kapitalizmin kamuyu önceleyen bir yaklaşım etrafında yeniden şekillenmesi anlamına geldiğini söyledi.
Devletlerin risk alarak yeni yeşil girişimlerin ana fonlayıcısı olmasının büyük önem taşıdığını belirten Mazzucato, “Kamu bankalarının yeşil varlıklarının toplamı özel bankaların tamamının yeşil varlıklarının toplamı kadar. Fakat yeşil teknolojilerin Ar-Ge faaliyetlerinin ve yeşil girişimlerin desteklenmesi için daha fazla ‘yeşil yatırım bankası’na ihtiyacımız var” diye ekledi.
Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı kırılganlıkları olduğunu ama yeşil sanayi dönüşümü için iyi pozisyonda bulunduğunu vurgulayan Mazzucato, “Güçlü bir merkezi devlet yapısı, hızla büyüyen ekonomisi ve devletin yüksek teknoloji ve yeşil yatırımlara giderek artan ilgisiyle Türkiye yeşil sanayi dönüşümü için çok iyi bir pozisyonda bulunuyor” dedi.
Girişimci devlet ne demek? Ana özellikleri neler?
Girişimci devlet, özellikle Kuzey Atlantik ülkelerinde geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıkan neoliberal devletin tam zıttı olarak tanımlanabilir. 1970’lerden beri devletin ekonomide bağımsız bir aktör olma fikrine karşı güçlü bir muhalefet var. Bu muhalefetin içerisinde devletin serbest piyasanın işlemesini sağlayacak küçük düzenlemeler yapmasını savunanlardan, neoliberal devletin müdahale ederek rekabet zeminini eşitlemesini, özel yatırımı çekmesini ve piyasadaki aksaklıkları gidermesini savunanlara kadar birçok farklı görüş bulunuyor. Böyle bir bağlamda özel sektör büyümenin, inovasyonun ve yaratıcılığın itici gücü olarak görülürken kamu sektörüne sadece kolaylaştırıcı bir rol atfedildiği görülüyor.
Bunun tam aksine, girişimci devlet ekonomide inovasyon ve müdahale için devletin dinamik kapasitesinin yeniden keşfedilmesini ifade ediyor. Sadece piyasa sorunlarına tepki veren pasif bir kamu sektörü yerine risk almaya istekli, proaktif, kararlı ulusal stratejiler geliştirebilen ve özel sektörün gücünü ortaya çıkarmak için merkezi bir koordinatör rolü üstlenen bir kamu sektörü girişimci devlet fikrinin temelini oluşturuyor. Böylece devlet proaktif, yaratıcılığı teşvik eden ve yeni piyasaları şekillendiren bir rol üstleniyor fakat bu şekillendirme sadece yeşil dönüşüm sürecindeki karbon sıfır piyasaların oluşturulmasıyla sınırlı değil.
Kitabınızda yeşil sanayi dönüşümünden bahsediyorsunuz fakat kitabın son güncellendiği tarihin üzerinden bir hayli zaman geçti. Salgın sonrasındaki değişiklikler göz önüne alındığında kitabın bu bölümüne eklemek istedikleriniz var mı?
Hükümetlerin yeşil bir ekonomiye geçiş konusundaki hazırlıkları ve istekleri yabana atılmamalı, bu dönüşüm fikri Kovid-19 sonrasında birdenbire ortaya çıkmadı. Böyle bir yaklaşım uzun dönemli stratejik bir duruştan ziyade kısa dönemli tepkisel bir duruşa neden olarak on yıllardır devam eden inovasyon ve yatırımların yüksek karbon senaryosuna geri dönmesine neden olabilir. Kovid-19 elbette ekonomik büyüme ve kapitalizmin vatandaş merkezli versiyonları için fırsatlar oluşturuyor fakat bu yeni versiyonlar pratikte nasıl olur sizce?
Temel olarak bu kapitalizmin kamuyu önceleyen bir yaklaşım etrafında yeniden şekillenmesi anlamına geliyor. Devletin kapasiteleri yeniden keşfedilerek, ‘insanı aya gönderme’ görevi gibi iklim değişikliğini önlemek için ‘dünyayı kurtarma’ görevi yeniden ortaya koyulacak. Pratikte de bu ölçülebilir hedeflerle kaynakların yeniden yönlendirilmesi ve tüm paydaşların bunlara ulaşabilmesinin sağlanmasıyla mümkün olabilir.
Devletin kapasiteleri yeniden keşfedilerek, ‘insanı aya gönderme’ görevi gibi iklim değişikliğini önlemek için ‘dünyayı kurtarma’ görevi yeniden ortaya koyulacak. Pratikte de bu ölçülebilir hedeflerle kaynakların yeniden yönlendirilmesi ve tüm paydaşların bunlara ulaşabilmesinin sağlanmasıyla mümkün olabilir.
İspanya’nın işsiz kalan kömür madencileri için yeni yeşil işler yaratmayı hedefleyen 'Adil Dönüşüm Stratejisi' buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Ekonomik dönüşümü merkeze alan yeni kurumlar kurulmalı. Bunların başında da G7 Ekonomik Devamlılık Paneli’nde önerilen iklim teknolojilerinin geliştirilmesi için CERN gibi bir enstitünün kurulması geliyor.
Sosyal olarak adil bir 'Yeşil Dönüşüm' için hem iklim hem de emek ön planda olmalı. İklim aksiyonları, döngüsel ekonominin tamir ve yeniden kullanım kısmını oluşturan mühendislik ve temiz teknoloji fırsatlarını da beraberinde getiriyor. Bu fırsatların birçoğu işçilere de yarar sağlayacaktır. Bunun yanında iddialı sanayi stratejilerinin sadece sermaye ve finans dünyası için değil işçiler ve emekçiler için de değer yarattığından emin olunmalı, işçilerin de bu süreçte seslerinin duyulması sağlanmalı.
Devletler yeşil dönüşüm kapılarını şirketlere açmak için ne tür riskler almalı sizce?
Devletler karbon sonrası ekonomi için yeni endüstrilere, pazarlara ve teknolojilere ciddi miktarda yatırım yapmalı. Bu yatırımlar da ulusal yatırım bankaları ya da varlık fonları gibi yeni finansal kurumlarla mümkün. Şu an için bile kamu bankaları yeşil dönüşümün öncüsü konumunda. Kamu bankalarının yeşil varlıklarının toplamı özel bankaların tamamının yeşil varlıklarının toplamı kadar. Fakat yeşil teknolojilerin Ar-Ge faaliyetlerinin ve yeşil girişimlerin desteklenmesi için daha fazla ‘yeşil yatırım bankası’na ihtiyacımız var.
İskoçya Ulusal Yatırım Bankası (SNIB) bu bahsettiğimiz modele iyi bir önek olabilir. SNIB özellikle türbin ve ısı depolama bataryaları üreten görece riskli proje ve şirketlere 1 milyon sterlin ile 50 milyon sterlin arasında finansman sağlıyor. Bu finansmanın ana amacı da iklim değişikliğiyle sıfır karbon salınımını sağlayacak teknolojilere yatırım yaparak mücadele etmek. Bu firmalar özel sektörün yatırım yapması için çok riskli olabilir ama devlet ilk adımı atarak bu şirketlere gerekli girişim sermayesini sağlamalı.
Devletler karbon sonrası ekonomi için yeni endüstrilere, pazarlara ve teknolojilere ciddi miktarda yatırım yapmalı. Bu yatırımlar da ulusal yatırım bankaları ya da varlık fonları gibi yeni finansal kurumlarla mümkün.
SNIB örneğinde uzun dönemde bankanın yatırımlarından elde edilecek kâr ve geri ödenen sermaye yeniden İskoçya’daki yeşil projelere yatırılarak sürekli bir yatırım döngüsü yaratılmasını sağlayacak. Böyle bir model diğer ülkeler tarafından da benimsenebilir, Türkiye de bu modeli uygulayabilir.
Pandemi sonrasındaki eşitsiz toparlanma ve artan servet eşitsizliği düşünüldüğünde yakın dönemde ne tür bir risk-ödül yapısı görebiliriz? Bunun toplumdaki yansımaları nasıl olur?
Servet dağılımındaki orantısızlığı ve sosyoekonomik eşitsizlikleri devlet, sermaye ve emek arasında daha adil bölüşümü öngören yeni bir sosyal mukavele sayesinde giderebiliriz. Bu da yeşil dönüşümün yarattığı faydalardan kamunun yararlanmasını sağlayacak yeni kurumların oluşturulmasıyla beraber hissedar kapitalizminden paydaş kapitalizmine geçişin sağlanması anlamına geliyor.
Yeni bölüşüm düzeni kamu-özel sektör arasındaki parazitvari ilişkinin simbiyotik bir işbirliğine dönüşmesini sağlamakla mümkün olacak. Hükümetin verdiği sübvansiyonların, ihalelerin ve yatırımların şartlara bağlanarak adil işçi pratiklerinin sağlanması ve risk ile ödülün özel ve kamu sektörü arasında radikal bir şekilde dağıtılması da bu düzenin sağlanması için yapabilecekler arasında yer alıyor.
Servet dağılımındaki orantısızlığı ve sosyoekonomik eşitsizlikleri devlet, sermaye ve emek arasında daha adil bölüşümü öngören yeni bir sosyal kontrat sayesinde giderebiliriz. Bu da yeşil dönüşümün yarattığı faydalardan kamunun yararlanmasını sağlayacak yeni kurumların oluşturulmasıyla beraber hissedar kapitalizminden paydaş kapitalizmine geçişin sağlanması anlamına geliyor.
Daha önce bahsettiğim yeşil yatırım bankaları da demokratik bir şekilde yönetilmeli ve bu bankaların finansal varlıkları da işçiler ve vatandaşlar arasında ortak bir şekilde paylaştırılmalı. Yeşil dönüşümü adil bir şekilde sağlamanın tek yolu yeşil ekonominin demokratik ve katılımcı olmasından geçiyor.
Peki Türkiye bu yeşil dönüşümde nasıl bir rol oynayabilir? Finansal ve makroekonomik kapasitesi düşünüldüğünde Türkiye yakın dönemde sizin tabirinizle ne kadar ‘girişimci’ olabilir?
Benim uzmanlığım Türkiye üzerine değil fakat Türkiye iklim değişikliğinin yarattığı birçok soruna karşı kırılgan bir konumda bulunuyor. Bunlar göz önüne alındığında, Türkiye’nin yakın dönem sanayi stratejisinde iklim aksiyonlarını ve yeşil dönüşümü merkeze almasının çıkarlarına ekonomik ve siyasi olarak doğrudan etkisi bulunuyor.
Güçlü bir merkezi devlet yapısı, hızla büyüyen ekonomisi ve devletin yüksek teknoloji ve yeşil yatırımlara giderek artan ilgisiyle Türkiye yeşil sanayi dönüşümü için çok iyi bir pozisyonda bulunuyor.
Güçlü bir merkezi devlet yapısı, hızla büyüyen ekonomisi ve devletin yüksek teknoloji ve yeşil yatırımlara giderek artan ilgisiyle Türkiye yeşil sanayi dönüşümü için çok iyi bir pozisyonda bulunuyor. Özellikle güneş ve rüzgar enerjisi düşünüldüğünde yenilenebilir enerji teknolojilerinde büyük bir potansiyele sahip. Yeşil dönüşüm için tüm malzemeler Türkiye’de var tek gerekli olan ‘siyasi iradenin’ bu dönüşümün yolunu açması.
Gelişmekte olan ekonomilerin ABD'de Apple örneği gibi girişimci devletin sonucu olan bir hikaye yaratması mümkün olabilir mi?
Gelişmekte olan ülkede Apple gibi bir şirket çıkarmak için hem üretim hem de tüketim tarafında politikalar izlemelisiniz. Üretim tarafında devletler Ar-Ge projelerinin desteklenmesi için gerçekten büyük fonlar sağlamalı. Bunlar ABD’deki ARPA-E ya da DARPA benzeri kurumlarla mümkün olabilir. Örnek olarak Apple’ın dijital asistanı Siri’nin geliştirilmesinde DARPA laboratuvarlarında yapılan çalışmalar önemli rol oynadı. Böyle bir doğrudan yatırım ve görev merkezli bir Ar-Ge politikası, gelişmekte olan ülkelerde üretimi diğer geleneksel politikalara kıyasla daha fazla destekleyebilir.
Talep tarafında ise devletler uygun ürünler için temin kontratları sağlayarak bu ürünlerin üretimini destekleyebilir. Temin kontratları ve devlet yatırımlarının birleşmesiyle gelişmekte olan ülkelerden bir sonraki Apple’ın çıkması için uygun ortam oluşturulabilir.