"Trend sürerse kredi büyümesi yüzde 20'yi bulur"
Akbank Genel Müdürü Binbaşgil "Ocak başından bugüne kadar olan trendin sürdürülmesi durumunda sektörde toplam TL ve YP kredilerdeki büyüme yüzde 20'ye doğru gidecek" dedi
Önde gelen bankaların genel müdürlerinin de katıldığı bir toplantıda, Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, sermaye yeterlilik rasyoları ile ilgili bir soru üzerine, bankacılık sektörünün çalışması gereken bir matematiği olduğunu, bunun da belirli bir seviyede öz kaynak karlılığını gerektirdiğini söyledi. Bali, bu yolla elde edilen karlarla hem paydaşlara değer yaratıp onların sektöre olan ilgisini korumaları hem de kalan kısmı öz kaynağa ekleyerek yeni iş yapma kapasitesi elde edilmesi gerektiğini ifade etti.
Sürekli öz sermaye karlılığına işaret ettiklerini anlatan Bali, "Bu karların şu veya bu şekilde buharlaşması değil, öz kaynakların güçlendirilmesi suretiyle yeni iş yapma kapasitesine dönük bir ihtiyaç olduğunu ifade ettik. 2016 yılında özellikle fonlama maliyetlerinde oluşan, son bölümü kast etmiyorum, iyileşmeler sayesinde ve net faiz marjını biraz daha iyi idare ederek öz kaynak karlılıklarını tekrar biraz geliştirebildik. Fakat şimdi ortaya çıkan fonlama maliyetlerindeki artışa bağlı olarak henüz mevduat piyasasında bunun gerektirdiği kadar sert hareketler görmüyoruz, inşallah da görmeyiz. 2017'de net faiz marjında bir miktar tekrar daralma eğilimi söz konusu olabilir." şeklinde konuştu.
Bali, fonlama maliyetinin yükseldiğini ama mevduat faizlerinin de düşmeye devam ettiğini, kendilerinin asıl fonlama kaynaklarının mevduatlar ile mevduat dışı bir takım pasifler olduğunu dile getirdi.
TCMB'nin fonlamasının bütünüyle fonlama maliyetlerini etkileyecek nispette olmadığı için tersi hareket olabileceğini, bunun bankaların bir şeyi kompanse etmediği, bir şeyi yansıtmadığı anlamına gelmediğini vurgulayan Bali, "Bütün kaynakları dikkate aldığımızda, şu anda gördüğüm kadarıyla sistem, konutta olsun, ticari kredilerde olsun, bundan daha iyilerde bir hareketi yapmaya gerek duyar bir maliyet artışı ile karşı karşıya değil." dedi.
- "Toplanan kaynak yakar top gibidir"
Bali, bir bankanın kredi vermemesi ya da kredi vermemeye çalışması gibi bir hadisenin mümkün olmadığını söyledi.
Banka bilançosunun pasifindeki bütün kalemlerin maliyetli ve gider oluşturduğunu ifade eden Bali, "Siz onları plase etmediğiniz sürece marjlarınızdan çok daha büyük kayıplara uğrarsınız. Dolayısıyla kredi vermeye gönlünüz yoksa ya da onu yapabilme imkanları bulamıyorsanız zaten küçülmek durumundasınız ve kaynak toplamazsınız. Topladığınız kaynak bir nevi yakar top gibidir. Mutlaka onları daha uygun marjlarla ve uygun yerlere vermeniz gerekir. Burada atıl kapasiteler varsa tartışılması gereken örnekler onlar olmalıdır. 'Bankalar kredi vermiyor' ile 'ben kredi alamıyorum' farklı şeyler. 'Ben kredi alamıyorum' kısmı vaka bazında değerlendirilmeli." şeklinde konuştu.
Bir gazetecinin, "Bankaların, TCMB fonlama maliyetindeki artışı, kredi faizlerine yansıtamamasını anlıyoruz. Siyasi baskı ve benzeri nedenlerle…" şeklindeki ifadesi üzerine Bali, "Böyle bir şey söz konusu değil. Merkez Bankası fonlaması bizim maliyetlerimizin bir kısmını oluşturuyor. Bankacılık sisteminde 1 trilyon 454 milyar liralık mevduat, 790 milyar liralık mevduat dışı kaynak ve öz kaynak var. Buna karşılık Merkez Bankası fonlaması 90-100 milyar lira civarında. Bunun bütün kredi faizlerini ve maliyetleri belirleme gibi bir fonksiyonu olamaz. Bu nedenle faizler aşağıya gittiği dönemlerde bize 'Niye kredi faizlerini düşürmüyorsunuz?' diyorlar. Bu aynı nedenle düşmeyebilir. Aynı nedenle de yükselmeyebilir." dedi.
İş Bankası'nın 6 bin 700 civarında ATM'si bulunduğunu ve bu ATM'lerden yapılan işlemlerin 19 bin çalışanın yaptığı işe denk geldiğini vurgulayan Bali, İş Bankası'nda şu anda 25 bin kişinin çalıştığını ve bu kişilerin işlerine son vermediklerini söyledi.
- "İki aylık kredi büyümesi yüzde 3"
Garanti Bankası Genel Müdürü Fuat Erbil ise bankaların Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) nezdinde tuttuğu döviz cinsinden zorunlu karşılıklara uygulanan risk oranının yüzde 50'den sıfıra indirilmesinin doğru olup olmadığı yönündeki soruya şöyle cevap verdi:
"Doğru. Bu 2016 Mart sonu itibarıyla Basel III sürecinde, yabancı para karşılıklarının risk ağırlıkları sıfırdan yüzde 50'ye yükseltilmişti. O da birçok bankamızın bilançosunu negatif etkilemişti. Fitch'in Türkiye'nin kredi notunu düşürmesi neticesinde, bu ağırlıkların yüzde 100'e çıkması mevzubahisti ama Türkiye özelinde TCMB'nin son birkaç seneden beri uyguladığı rezerv opsiyon mekanizmasından dolayı Türk bankaları normalinin çok daha üzerinde yabancı para zorunlu karşılıkları tutmaya başladı. Basel Komitesi ile BDDK arasında süregelen bir görüşme vardı, hala da var. Bu görüşmeler sürecince BDDK bu ağırlıkların eskisi gibi sıfır olarak alınmasını bankalara tebliğ etti. Dolayısıyla mevcut düzenleme budur. Bankamıza toplamda 10 baz puanlık katkı olur."
Erbil, zorunlu karşılık işinin Türkiye özelinde bir durum olduğunu, bu derece yüksek yabancı para mevduatın lokal para biriminin üzerinde bulunduğu örneğin pek yer almadığını ve Basel Komitesinden isteklerin tamamen meşru olduğunu söyledi.
2008 krizi sonrasında Avrupa'da takipteki kredi oranlarının (NPL) uzunca bir süre yüzde 20'nin altına inmediğine dikkati çeken Erbil, krizin üzerinden on yıla yakın zaman geçmesine rağmen yüzde 7-8 seviyelerinin daha yeni konuşulduğunu ifade etti.
Erbil, 2017 yılının ilk iki ayında kredi büyümesinin yüzde 3 olduğunu, kabaca bir hesapla bunun yıllık yüzde 17-18'e denk geldiğini dile getirdi.
Bankacılık sektörünün her yıl müşteri sayısında yüzde 3-5'lik artış sağladığını belirten Erbil, "Hiçbir coğrafyada bu artışlar yok artık. Dolayısıyla burada şube açma da, ATM'leşme de dijitalleşme de el ele gidecek." dedi.
- "Yıl başından bu yana CDS'imiz 30 puan düştü"
Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, sermaye yeterlilik rasyosunun yüzde 15,5'ler civarında bulunduğunu, bunun hala Türk bankacılık sisteminin mevcutta kredi verme kapasitesinin olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.
Geçen yılın ilk 3 çeyreğinde konut kredilerinin 3,6 milyar lira, son çeyrekte ise 9,2 milyar lira büyüdüğüne dikkati çeken Binbaşgil, "Bu durum bankacılığın gerçekten bir takım önlemlerle değişen koşullar çerçevesindeki gücünü gösteriyor. İhtiyaç kredileri aynı şekilde ilk 3 çeyrekte 1,5 milyar lira, son çeyrekte 6,6 milyar lira büyüdü. Dolayısıyla bankalar imkan bulduğu zaman gerçekten destek oluyor." değerlendirmesinde bulundu.
Binbaşgil, ocak başından bugüne kadar olan trendin sürdürülmesi durumunda sektörde toplam TL ve YP kredilerdeki büyümenin yüzde 20'ye doğru gideceğini ifade etti.
Konut kredilerinde de yüzde 15 gibi bir büyüme olacağını tahmin eden Binbaşgil, "Geçen seneden daha fazla bir büyüme sanki bu sene olacakmış gibi duruyor. İştahımız var." dedi.
Binbaşgil, geçen yıl bankacılık sektöründe karlılığın bir önceki yıla kıyasla yüzde 44 artmasında baz etkisinin göz önünde bulundurulmasını, bu oranın bencmark (gösterge) olarak alınmamasını ve karlılıkta bu yıl böyle artışların beklenmemesi gerektiğini söyledi.
Yıl başından bu yana Türk hazine tahvillerinin risk primi olan CDS'imizin 30 puan düştüğünü işaret eden Binbaşgil, "Hem de 2 kredi derecelendirme kuruluşundan not indirimi almamıza rağmen. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda CDS'i Brezilya dışında en iyi gelişen ikinci ülke konumundayız. Bono faizleri yıl başından bu yana yarım puan düşmüş. Gelişmekte olan ülkelere bakınca en iyilerinden bir tanesiyiz." şeklinde konuştu.
- "Yüksek mevduat faizi ekonominin faydasına olmaz"
Yapı Kredi Üst Yöneticisi (CEO) Faik Açıkalın, Fitch'in kararından sonra BDDK'nın bir mektup yayınlayarak, Körfez'den bir derecelendirme kuruluşunun reytingini kabul edeceğini, bununla birlikte Japon ve Kanada reyting kuruluşlarının kabulünün de söz konusu olduğunu anımsattı.
Açıkalın, BDDK'nın inisiyatif kullanarak bankacılık sisteminin risk ağırlıklarını rahatlatmak için karar aldığını ifade etti.
Kronolojik olarak bakıldığında turizm alanındaki gelişmelerin, terör olaylarının ve 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişimi gibi olayların yaşandığı bir yılda yüzde 3 seviyesinde büyüyen Türkiye ekonomisinde bankacılık sektörünün yüzde 17'lik kredi büyümesinin başarı olduğunu söyleyen Açıkalın, geçen yılın kendi referansı içinde değerlendirildiğinde yapılan işin çok önemli olduğunu belirtti.
Açıkalın, şunları kaydetti:
"Geçen yılın son çeyreği belki de hem ülke ekonomisi hem de bankacılık sistemi açısından kendimize geldiğimiz ve nefes aldığımız bir dönemdi. Bankaların kredi büyüklüğünü sadece arzla değil taleple de değerlendirmek gerekir. Acaba yılın ilk 9 ayında müşterilerin kredi talebi ne kadar oldu da bankacılık sistemi bunu karşıladı ya da karşılayamadı analizi bizi daha sağlıklı bir yere götürür. 2017, 2016 yılının üzerine koyacağımız bir yıl olacak. 2016 yılındaki kredi her ne kadar yüzde 17 olsa da kur etkisinden arındırdığımızda yüzde 9'dur. Bu sene konuştuğumuz kredi büyümesi kur etkisi olmaksızın yüzde 14-15'tir. Eğer bu ayrımı yapmazsınız yanlış yaparsınız."
"Merkez Bankasının fonlama maliyeti artmasına rağmen, mevduatlarda bir artış görmedik. Burada mudilerin başka alternatiflere kayma riski olmaz mı?" sorusu üzerine Açıkalın, elbette yatırımcıların istediği enstrümana yatırım yapabileceğini ancak yüksek mevduat faizinin ekonominin faydasına olmayacağını söyledi.
2016 yılında temel bankacılık gelirleri artışının yüzde 17 olduğuna işaret eden Açıkalın, "Geçen yıl karlılıktaki yüzde 44 artışta baz etkisi ve tek seferlik Visa gelirleri var. Merkez Bankasının faiz indirimi de karlılığa pozitif yansıdı." değerlendirmesinde bulundu.
- "Kurda 3,30-3,70 arası normal bir bant"
Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici ise "Döviz kuru üzerindeki köpük gitti mi?" sorusu üzerine, piyasada belirlenen kurun gerçek kur olduğunu belirterek, böyle bakıldığında değişen dünya şartlarında Türkiye'nin de rekabetçi olmasına ihtiyaç olduğunu, piyasanın burada dengeyi bulduğunu söyledi.
Kur bir bandın içerisinde hareket etmeye çalışacak olursa, 3,30-3,70 arasının normal bir bant olabileceğini aktaran Leblebici, "Ama bunu neye bakarak söylüyoruz diye bakarsanız, yurt dışındaki diğer gelişmekte olan piyasalardaki gelişmelere de bakmak lazım." dedi.
Leblebici, herkesin ihracattaki rekabet avantajını kaybetmemek için kendi kurlarını devalüe ettiği dönemler olduğunu anımsatarak, artık o dönemlere çok fazla ihtiyaç olmadığını, Türkiye'de belirli bir dengeye oturduğunu ve kurun buralarda stabilize olmasını beklemenin normal bir beklenti olduğunu dile getirdi.
"Merkez Bankasında döviz varlıklara karşılık oranlarının yüzde 50'den yüzde sıfıra indirilmesine yönelik soru üzerine Leblebici, "Bu karşılıkların adı zorunlu. Merkez Bankasının para politikası sonucu uyguladığı ve bizim yerine getirme yükümlülüğümüz var. Merkez Bankası yabancı paraları topladığı zaman ne yapıyor? Bunları ya ABD hazine bonolarına ya da yatırım yapılabilir olan enstrümanlara yatırıyor. Burada sadece bir aracılık faaliyeti olarak duruyor. Teknik açıdan oradaki reytingin bize bu şekilde yansıması doğru değil. Basel Komitesi ile konuşulmasının da nedeni bu. Basel Komitesi aslında burada bir gri alan olduğunun farkında. Bunu isteyen sadece biz değiliz. Basel Komitesi bu duruma negatif yaklaşacak değil. Türkiye'nin talebi doğrudur." değerlendirmesini yaptı.
Leblebici, Merkez Bankasının geç likidite penceresi uygulamasının bankalar açısından operasyonel bir sorun oluşturmadığını, geç likidite penceresinin Merkez Bankasının para politikası enstrümanlarından birisi olduğunu söyledi.
Herhangi bir krizle karşılaşılabileceğini ifade eden Leblebici, "Burada önemli olan devlet, bürokrasi, reel sektör ve bankalar olarak bunlara nasıl tepki verdiğimiz, nasıl önlem aldığımız ve önlemleri alma hızımızdır. 2016 yılında bütün ilgili birimler on numara bir iş yaptı. Son çeyrekte biz toparlanmaya başladık. Çünkü Türkiye ilgili bütün kurumlarıyla hızlı reaksiyon almasını bildi. Bundan sonra ihtiyaçlar oldukça konuşuruz ve yeni önlemler alırız. İletişim kanallarımız açık." görüşlerini paylaştı.
Burgan Bank Genel Müdürü Murat Dinç de hükümetin Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaleti uygulamasının çok önemli olduğunu vurguladı.
Bu verilen garantinin toplam portföyün yüzde 7'si ile sınırlı olduğuna işaret eden Dinç, "Bankacılara çok ciddi sorumluluk düşüyor. Bu kredilerin bankacılık teamülleri içerisinde verilmesi gerekiyor. Yüzde 7'nin üzerine çıkıldığında devlet buna hiçbir garanti vermiyor. Bir banka KGF kapsamında 100 TL'lik bir portföy oluşturuyorsa verilen garanti bunun 7 liralık kısmını ödüyor." değerlendirmesini yaptı.
AA