Salgın yılı olan 2020 dünya ekonomisinin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşadığı en büyük çöküşle, 2021 yılı ise salgından çıkıp tüketime yetişemeyen üretimin yarattığı enflasyonla bitti. Enflasyonla mücadele edeyim ama ekonomi çok yavaşlamasın; yani resesyona sürüklenmeyelim diyen merkez bankaları şimdi savaşla büyüme ivmesini de kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bu yazıda hem enflasyondan dolayı büyüyemeyen; hem de büyüyemediği için enflasyon üreten bir ekonomik krizden; yani stagflasyondan bahsedeceğiz.

Nedir bu stagflasyon?

Bir ekonomi hem durgunsa, hem de durgunluk halindeyken bir de üzerine enflasyon üretiyorsa bu krizin adı stagflasyondur. Durgunluktan kasıt ise ; ekonominin ya çok az büyümesi ya da hiç büyümemesidir. 1965 yılında İngiliz politikacı Macleod bu terimi ilk telaffuz ettiğinde, ekonomistler böyle bir krizin mümkün olabileceğine pek inanmıyordu. Çünkü döneminde enflasyon talep kaynaklıydı; yani bir ülkede işssizlik azaldığında ya da istihdam arttığında talep doğduğu için işsizlik ve enflasyon zıt ya da istihdam ile enflasyon ise birlikte yükselirdi. İşsizliğin azalması ya da istihdamın artabilmesi için ise büyüme gerekliydi; nitekim sağlıklı büyüyen bir ekonominin kendi çapında bir enflasyon yaratması makul karşılanır.

Dünya en son ne zaman stagflasyon gördü?

Amerika Birleşik Devletleri’nin 1970’lerinin başı staglasyona örnek gösterilebilir. Dönemin başkanı Richard Nixon ABD’yi Bretton Woods’tan çıkardı. Ardından nerdeyse 10 yıl boyunca dolar diğer para birimlerine karşı değer kaybetti. Değer kaybeden dolar enflasyonist bir ekonomiyi beraberinde getirdi. Nixon; enflasyonu kontrol etmek için hem ücret hem de fiyat kontrolleri uyguladı, ancak başarılı olamadı. 1973’te OPEC’in dünyaya uyguladığı petrol ambargosu ise petrol fiyatlarını uçurarak, enflasyona tuz biber oldu. ABD’li şirketler artan maliyetler karşı üretimi kıstı; azalan arz enflasyonu daha da kamçıladı. Üretim kesintilerinin ise diğer sonucu ise işsizliğin artışı şeklinde oldu. Nihayetinde stagflasyon; 1975’lerde ABD’de gerçek oldu.

Yumuşak iniş değil sert düşüş

Bazı yerlerde on yıllardır görülen en yüksek enflasyon rakamlarına yanıt olarak, dünyanın dört bir yanındaki merkez bankaları, Covid-19'un ilk ortaya çıkışından bu yana sağladıkları büyük teşviklerden dönmeye hazırlanıyorlardı. Savaş öncesi resesyona yol açmadan bu kadar parayı nasıl geri çağıracağını düşünen politika yapıcılar, şimdi bu kadar paranın yarattığı taleple gelen enflasyonun yanı sıra Ukrayna ve Rusya’nın yaratacağı arz enflasyonu ile başa çıkmak zorunda. Üstüne üstlük enflasyonu yaratan arz şokunun ekonomik büyüme üzerinde dolaştırdığı bulutlar; durgunluğun ötesinde daralma riskini de yanına çağırarak stagflasyon seslerini duymamıza sebep oluyor.

Arz şoku tüm dünyayı nasıl etkisi altına alır?

Salgın sonrası ülkelerin tüm güçleri ile ekonomilerini kurtarmaya çalışması tabi ki talebi körüklemekle sonlandı. Talep arzın önünde koşunca emtia fiyatları sıçradı. Bu sene çıkan Ukrayna-Rusya savaşı, her iki ülke de önemli emtia ihracatçıları olduğu için artık daha da yüksek fiyatlardan bahsediyoruz. Bu iki ülkenin önemini birkaç cümle ile vurgulamak gerekirse; Rusya dünyanın en büyük üçüncü petrol, ikinci en büyük doğalgaz üreticisi, en büyük çelik, nikel ve alüminyum üreticisi ilk beş ülkeden biri, aynı zamanda dünyanın en büyük buğday ihracatçısı; hatta dünyanın buğday ihracatının yüzde yirmisi Rusya tek başına yapıyor. Ancak buğdaya gelmeden, dikkat etmek gerekirse dünya ticaretinden en büyük pay alan sektörlerin girdilerinde ne kadar büyük rol oynadığına değinmek isterim. Zaten emtia fiyatlarındaki artış, navlun, lojistik sorunları bir yana hammadde ve ara mal tedariği dünyanın otomotiv, havayolları, denizyolları ve bunları kullanan herkesi etkileyecek. Sadece havayolu şirketlerinin toplam maliyetlerinin üçte biri kendi başına yakıt maliyeti olduğu düşünülürse daha yılbaşından bu yana maliyetleri yüzde 40 arttı bile.

Ukrayna ise dünyanın birinci ayçiçeği, altıncı mısır, yedinci buğday üreticisi. Hatta ve hatta arpadan, soya fasülyesine kadar birçok önemli tohumun üreticisi. Rusya’nın buğday liderliğini de buraya eklersek gıda enflasyonu kapıları zorluyor desek yanlış olmaz. Nitekim Dünya Gıda Programı zaten savaş öncesinde de stokların kıt olduğu uyarısını yapmıştı ve iklim koşulları hasat dönemine dair umut vadetmiyor. Gelişen ülkelere biz de dahil olmak üzere hali hazırda yüksek olan gıda enflasyonu bu yıl daha da yukarı yönde riskler taşır hale geldi. Gelişen ülkelerde gıda maddelerinin tüketim ağırlığı gelişmiş ülkelere göre daha yüksektir. Tüm gelişen ülkelerin gıda sepetinin toplam sepet içinde ağırlığı yüzde 25 seviyesindedir, Türkiye’nin gıda sepeti bu ortalamaya paralel. Hindistan, Kamboçya, Tayland gibi ülkeler ise yüzde 40 ‘ın üzerinde gıda ağırlığı ile ortalamayı en çok yukarı çeken ülkeler olarak sıralanabilir.

Fiyatlamalara stagflasyon dahil mi?

Tahvil faizleri büyümenin yavaşlamasını ve enflasyonun sert yükseleceğini fiyatlarken aslında merkez bankalarının manevra alanının çok fazla olmayışı en sert fiyatlamanın neden buradan geçtiğinin gerekçesi olarak gösterilebilir. Düşük faizle, ekonomide bol para ile yakalandıkları bu ortamda enflasyonu durdurmak için büyümeden vazgeçmek zorunda kalacaklar. Enerji fiyatlarında bu denli yüksek artış; ekonominin her paydaşına yansıyacak. Tüketicinin alım gücünü azaltacak, üreticinin azalan tüketimin yanı sıra ve artan maliyetlerle baskı altındaki marjlarını yönetmesi gerekeceği için daha az üretmesine sebep olacak. Dolayısıyla başroldeki enerji maliyetleri dünyanın tüketimini ve üretimini vurarak hem büyümeyi yavaşlatacak, hem de enflasyon yaratacak. Enerji maliyetlerini konuştuğumuz sürece stagflasyon hep bir ihtimal. Enflasyonu konuştuğumuz sürece ise faizlerde yükseliş masada kalacak.

Hisse senetleri ise şimdilik riskleri gözardı ediyor. S&P 500 endeksi tüm zamanların zirvesinden sadece yüzde 4 aşağıda. Ama ne zaman ki bilanço sezonu başlar ve biz en büyüklerin tedarik sıkntılarından, girdi maliyetlerinin yüksekliğinden şikayetçi olduklarını duyarız; o zaman şuan gördüğümüz primli Borsalar pembe gözlüklerini çıkarması zaman almayacaktır, çünkü stagflasyon şuan kimsenin konuşmak istemediği, ama akılların bir köşesini kurcalayan en önemli kriz olarak beklemekte.

Advertisement