Büyük – küçük tüm şirketlerin hatta küresel devlerin bile en önemli gündemi, ‘belirsizlik ortamında en iyi yönetimi’ hayata geçirmek. Belirsizlikler ya da yerel ekonomik krizler, bizim pek de yabancı olduğumuz durumlar değil. 5-6 yılda bir yaşadığımız sıkıntılar, bizleri daha dayanıklı hale getirdi, krizleri nasıl yöneteceğimiz konusunda deneyimimizi artırdı. Bu nedenle de çok sayıda Türk isim, yabancı şirketler tarafından üst düzey yönetici olarak transfer edildi, ediliyor.

Ancak dünyanın giderek daha küresel bir hale gelmesiyle yerel krizler de artık uluslararası bir niteliğe büründü. Latin Amerika’da yaşanan bir siyasi sorun da, Uzak Doğu’da ortaya çıkan bir ekonomik çalkalanma da büyük – küçük demeden tüm şirketleri etkileyebiliyor. Kısaca artık ‘yerel kriz’ kalmadı diyebiliriz.

2008 mortgage krizinin başta finans olmak üzere tüm sektörleri etkilemesinin ardından, tüm dünya derin bir belirsizlik ortamına girmiş oldu, COVID-19 ise zirve noktasıydı. Dünya Ekonomik Forumu tarafından da açıklandığı gibi, artık ‘belirsizlikler’ dönemi içindeyiz. Bu dünyaya ayak uyduranlar ayakta kalacak, uyduramayanlar da “elveda” diyecek.

Şirketler, birkaç yıldır yüksek enflasyon, finansal kaynaklara erişimin kısıtlanması, yüksek faiz, talebin düşmesi, hammadde maliyetlerindeki artış, tedarik zinciri ve lojistikte yaşanan aksaklıklar gibi çok sayıda sorunu bir arada yaşıyor. Bunların üstüne siyasi gerginlikler, sıcak çatışma ve savaşları da eklersek, bakkaldan manava, teknoloji devinden küresel otomotiv üreticisine kadar her şirket, bu çok bilinmeyenli denklemi yönetmeye çalışıyor.

Çevresel etkiler, kurumsal yatırımı da etkiliyor

Bu süreçte her zaman olduğu gibi en önemli sorun, finansal yapıyı güçlü tutmak. Bir şirketin sermaye yapısı güçlü değilse nakit sıkıntısı varsa alacaklarını tahsil edemiyorsa ve finansmana erişimde sorun yaşıyorsa, bu durum domino taşı etkisi yaratarak şirketin diğer tüm birimlerini de olumsuz etkiler.

2010-2019 döneminde Şangay Borsası’na kote olan A hissesi şirketlerin yaşadığı çevresel belirsizliğin ve finansman kısıtlamalarının yarattığı etkiyi incelemek için yapılan araştırmada, çevresel belirsizliğin kurumsal yatırım seviyesini düşürdüğü saptaması net bir şekilde vurgulanıyor. Hatta özellikle küçük ölçekli şirketler bu sorunun daha derinden yaşadığı belirtiliyor. Bir diğer önemli saptama da yetersiz yatırım yapan şirketler, yatırımlarını daha da azaltmak zorunda kalacakları için daha sert etkiler yaşayabiliyor. Bu da şirketlerin ‘iyi dönemlerde’ yatırım yapmalarının zor zamanlarda işe yaradığını gösteriyor.

Finansal belirsizlik, sonucun tahmin edilemez veya bilinmez olması nedeniyle bilinçli finansal kararlar almayı zorlaştırıyor. Bu nedenle de tüm şirketlerin kapsamlı bir finansal strateji oluşturması gerekiyor. Peki, bu strateji nasıl oluşturulmalı, hangi adımları kapsamalı? Elbette her şirketin farklı özellikleri, farklı öncelikleri ve hedefleri var. Bu nedenle bu strateji, ‘terzi işi’ olarak hayata geçirilmeli ancak temel yaklaşımda çok büyük farklılıklar olmayacağını da bilmek gerekir.

Riskin geleceği yerleri saptayın: Risk yaratacağını düşündüğünüz ve iyileştirmeniz gereken alanları tam olarak belirlemek ve buna odaklanmak faydalı olacaktır.

Nakit akışı yönetimine öncelik verin: Nakit akışı, her şirketin can damarıdır ve belirsiz zamanlarda bunu yönetmek daha da kritik hale gelir. Bu nedenle nakit akışı tahmininizi güncelleyin ve sık sık gözden geçirin. Ödeme koşullarını yeniden müzakere etmek de paydaşlarınızla sorun yaşamamak için önemli bir adım olacaktır. Son olarak, temel olmayan harcamaları azaltmak nakit tasarrufuna yardımcı olabilir.

Finansal dayanıklılığı güçlendirin: Finansal dayanıklılık oluşturmak, şirketin şoklara dayanabilmesini ve gerektiğinde yön değiştirebilmesini sağlayarak bir dizi olası senaryoya hazırlanmak anlamına gelir.

Gelir akışını çeşitlendirin: Tek bir ürün ya da pazara bağlı kalmak yerine, yeni ürünler ve yeni pazarlara odaklanın. Böylece gelirinizi de çeşitlendirmiş olursunuz.

Piyasa risklerine karşı koruma: Bu tür araçları kullanmak döviz dalgalanmaları, faiz oranı değişiklikleri veya emtia fiyat oynaklığıyla ilişkili risklere karşı koruma sağlayabilir.

Borç yönetimine odaklanın: İki ucu keskin kılıç dediğimiz borç, şirketlerin en büyük sorunu. Özellikle kriz dönemlerindeki etkisi çok daha sert olabilir. Bu nedenle mevcut borçlarınızı inceleyin ve uzun vadeli finansmana odaklanın. Bu dönemde, sermaye harcamalarını da geciktirmekte fayda var. Temel iş operasyonları dışındaki yatırımları bir süre ertelemek fayda sağlayacaktır.

Dijital dönüşüme odaklanın: Dijital teknolojiler, belirsizlik dönemlerinde iş sürekliliğini ve finansal performansı sürdürmede etkili olabilir. Bu kapsamda finansal süreçleri otomatikleştirmek ilk adım olabilir. Böylece insan hatası riskini azaltır ve muhasebe, faturalama ve raporlama gibi finansal işlemleri kolaylaştırırsınız. Gelişmiş veri analitiğinden yararlanarak potansiyel riskleri belirleyebilir, verimsizlikleri ortaya çıkarabilir ve daha bilinçli finansal kararlar alabilirsiniz. Teknoloji sayesinde alacak ve borçlarınızı daha iyi planlayabilir, piyasayı daha iyi analiz edebilir ve iş ortaklarınızın finansal durumlarını daha yakın takip ederek geleceğe dair sinyaller alabilirsiniz.

Danışmanlık desteği alın: Şirketlerin bünyesinde elbette oldukça yetenekli kişiler istihdam ediliyor ancak dışardan destek almak her zaman işe yarıyor. Farklı deneyimlere sahip, farklı sektörleri tanıyan danışmanlar, yeni bir pencere açabilir. Ayrıca yine daha uygun koşullarda finansal destek sağlamaya yardımcı olan iş ortakları da maliyetleri azaltmak, nakit varlığını güçlendirmek ya da gerekli olan yatırımların hayata geçirilmesinde katkı sağlayabilir.

Advertisement