Yunanistan'da ''fırtına öncesi sessizlik''
-
Ekonomik darboğazda bulunan Yunanistan'daki son gelişmeler, ülkenin bugünkü ekonomik yapılarını sürdürmesi durumunda krizden çıkmasının çok zor olduğuna işaret ediyor
Ekonomik darboğazda bulunan Yunanistan'daki son gelişmeler, ülkenin bugünkü ekonomik yapılarını sürdürmesi durumunda krizden çıkmasının çok zor olduğuna işaret ediyor.
Atina, mali krizin aşılmasına yönelik dışarıdan yapılan tüm yardım ve desteklere rağmen, bütçedeki açığı kapatmada ve borç verenlerle ortaklaşa belirlenen hedefleri tutturmada başarısız oldu.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupalı yetkililerin, Yunan ekonomisiyle ilgili son verileri ülkenin büyümenin aksine küçülmeye devam ettiğini gösteriyor. Bu konuda açıklanan raporlarda, Atina hükümetinin attığı adımların yeterli olmaması, reformları uygulamaya koymakta gecikmesi ve uygulanan ağır kemer sıkma politikasının halktan destek alamaması, bunlara sebep olarak gösteriliyor.
Yunanistan'ın kurtulması için, Lukas Papadimos başkanlığında oluşturulan teknokrat hükümetin de beklentileri karşılamadığı açıkça gözüküyor.
Dış yardımların sürmesi ve yeni destek paketinin hayata geçirilmesi konusunda ön koşul olarak belirlenen bütçedeki açığın azaltılması, vergi tahsilatı, kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, sosyal sigorta, iş ve sağlık alanlarında yapılması gereken reformlar ve borçların yüzde 50 oranında azaltılması programına (PSI) özel sektörün katılımının sağlanmasına yönelik müzakerelerin tamamlanması yeni hükümetin kısa zamanda aşması gereken engeller arasında bulunuyor.
Söz konusu önlemlerin, üç siyasi partinin desteğiyle geçici olarak oluşturulan hükümete önceden biçilen ömür süresinde gerçekleşmesinin olanak dışılığı, dışarıdan gelen raporlarla birlikte ülkenin yarınki durumu hakkında kesin mesajlar verirken, Atina'da resmi ağızların bu konudaki suskunluğu, ekonomik çevreler tarafından beyhude zaman kazanma çabası olarak değerlendiriliyor.
Ayrıca, 2012 yılında yapılacak erken seçimlerin ardından oluşacak yeni hükümetin kalkınma programı çerçevesindeki önlemleri ve kısıtlamaları sürdürüp sürdürmeyeceği, sürdürmek istese bile bunda ne kadar başarılı olacağı da belli değil. AB ve IMF, kalkınma programında öngörülenlerin yerine getirilmemesi durumunda yardımların kesileceğini açıkça ifade etmiş bulunuyor.
Şimdilik, belirli koşullar yerine getirilse bile, dış yardımlarla ayakta kalan Yunan ekonomisinin baskılara uzun süre dayanamayacağı ve bugün alınması gereken "cesur" kararların yarın daha zor koşullar altında ve daha büyük kayıplarla alınmasının kaçırılmaz olacağı artık en yetkili ağızlar tarafından açıkça ifade ediliyor.
Atina'da, hükümetin, herkes tarafından bilinen bu ortak "sır"la ilgili suskunluğu, ekonomi çevreleri tarafından "fırtına öncesi sessizlik" olarak değerlendirilirken, ülkenin Euro'da kalması için belirlenen hedeflerin tutturulmasının artık mümkün olmadığı ve "oyunun kaybedildiği" yorumları yapılıyor.
Tüm bunlar da ülkenin bu zor durumdan kurtulması ve yeniden büyüme rakamlarını yakalayabilmesi için, bir an önce kalkınma konusunda alternatif yollar aranması gerekliliğini açıkça ortaya koyuyor.
Zira, borçlar yeniden yapılandırılmadığı ve kalkınma konusunda farklı arayışlara girilmediği sürece Atina'nın, Avrupa'nın kapısını çalmaya devam edeceği ve bu durumun da Avrupalıların yükünü arttırırken, Yunanistan'ın borçlarının kat kat artmasına neden olarak, kalkınma için daha uzun süre beklemesine yol açacağı herkesin ortak kanısı.
Diğer yandan, Euro Kuşağı'nın diğer bir sorunlu bir ülkesi olan ve borç rakamları ürkütücü boyutlara ulaşan İtalya'nın durumu da Yunanistan gibi nispeten küçük ülkelerin kurtuluşlarına Euro dahilinde bir çözüm bulunması çabalarına gölge düşürmekte. Euro bölgesinin yüzde 17'si büyüklüğündeki İtalyan ekonomisinde yaşanacak olası olumsuz gelişmelerin yol açacağı felaketin büyüklüğü, AB'nin, Yunanistan ve Portekiz gibi küçük ülkelerin kurtulmalarını ikinci plana iterek, tüm gücünün ve dikkatinin bu ülkeye yoğunlaşmasına neden olmakta.
Bu gerçekler gözönüne alındığında, Yunanistan'ın, bir an önce Euro tabusunu aşarak, alacağı gerçekçi kararlar çerçevesinde yeniden oluşacak koşullarla ve adını kendisi belirleyeceği yeni para birimiyle borçlarını ödemeye başlaması, kalkınmayla ilgili bundan sonra izlemesi gereken yol konusunda akla gelen en mantıklı seçenek olarak geniş kesimlerce savunuluyor.