Türkiye, doğa afetleri açısından adeta bir sınavdan geçiyor. Tarımsal hasılada kuraklık etkisini konuşurken, aşırı yağış ve sel felaketi Karadeniz’i vurdu. Şimdi de iklim değişikliğinin etkisiyle sayısı ve yoğunluğu artan orman yangınları gündemimizde… Baktığınızda hepsinin temelinde insan faktörü yatıyor. Yani suçlu, değişen iklim değil, kendini değiştirmeyen insanoğlu aslında... İklimsel hassasiyetin arttığı bir ortamda insan hassasiyeti aynı oranda artmayınca bunun ister istemez bir faturası oluyor. O yüzden hep söylediğimiz şey, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için önce insanoğlunun zihninde bir değişiklik gerek... Ben merkezli bir yaklaşım, “sadece insan” odaklı bir bakış açısında direttiğimiz sürece yok ederken yok olmaya da mahkûm ediyoruz kendimizi. İklim değişikliği küresel bir mevzu… Sınır tanımıyor… Ama her coğrafyada etkisi ve tepkisi farklı… Akdeniz çanağındaki Türkiye’nin en fazla etkilenen sınırlar içinde olduğunu zaten biliyorduk ama artık yaşayarak da teyit ediyoruz. Bu bir sınav… Uzun soluklu ve zor bir sınav… Dersini çalışan, ödevini yapan ve sorumluluğunu layıkıyla yerine getirenin geçebileceği bir sınav… Yoksa, sınavdan bir gece önce çalışarak, kopya çekerek, şans ile geçilebilecek bir sınav değil bu… YANGIN SONRASI SÜREÇ… Resmi verilere göre, son 10 günde 44 ilde 204 farklı noktada orman yangını çıktı. An itibariyle 6 ilde 13 yangın devam ediyor. Belki bu yazıyı yazarken yeni bir yangın daha çıktı ya da bir tanesi daha söndürüldü… Bilmiyoruz… Ama bildiğimiz bir şey var… Geleceğimiz yandı ve yanmaya devam ediyor. Yangın 10 gündür sürüyor olsa da şuana kadar yarattığı tahribat en az 25-30 yıllık… Böyle günlerde bu tür konularda yazı yazmak zordur… Ama yangın sonrası süreci de konuşmamız lazım. Yanan toplam orman alanı ya da tarım alanları ile hasar gören tarım işletmeleri ve yiten hayvan canları hakkında an itibariyle net bir rakam vermek, hasar tespiti yapabilmek oldukça güç. Ama şunu söyleyebiliriz… Yangın çıkan bölgelerin tamamı tarımsal üretimin oldukça yoğun yapıldığı iller… Orman yangınlarının yaşandığı bölgelerde kül olan zeytinlikler de var narenciye bahçeleri de… Yangından hasar gören büyükbaş ahırları da küçükbaş ağılları da… Binlerce arılı kovanın kül olduğu görüntülere de şahit olduk, tavuk çiftliklerinin yandığını da biliyoruz. On binlerce dekar tarla, bağ ve bahçelerde hasar olduğu bilgileri geliyor. Yanan, hasar gören seralar söz konusu. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, yangının ilk günlerinde mağdur olan vatandaşlara yönelik Zarar gören vatandaşlarımızın Bağ-Kur, SGK, Ziraat, Tarım Kredi ve TARSİM borçlarının, kredi borçlarının ertelenmesini sağlıyor olacağız açıklamasında bulunmuştu. Dün gece de Hazine ve Maliye Bakanlığı, orman yangınlarının yaşandığı bölgeler için mücbir sebep hali ilan etti. Mücbir sebep halinin ilan edilmesiyle yangın bölgelerinde çok sayıda beyanname vermenin ve ödemenin süresi uzatıldı. Vergi borçlarına da faizsiz 24 taksit imkanı geldiği bildirildi. Bu kararlar yangın bölgelerindeki yaraların sarılması açısından önemli adımlar ama maalesef tam mansasıyla yeterli değil. Burada bir kaç noktanın altını çizmekte fayda var. Özellikle hayvancılık işletmeleri yüksek kurulum maliyetine sahip önemli yatırımlar ve bunları yeniden yapmak kolay değil. Geçici hayvan barınaklarıyla süreç şimdilik yönetilmeye çalışılsa da orta vadede kalıcı, gerçek barınaklara ihtiyaç var. Daha da önemlisi o barınakların içine üreticilerin kaybettiği hayvan varlığı yeniden konulmalı. Üreticilerin tek başına, kendi imkanlarıyla bu maliyetlerin altından kalması pek mümkün değil. Seralar ve diğer tarımsal üretim noktalarında da benzer bir durum söz konusu... Örneğin seracılık tarafındaki hasarları göz önüne aldığınızda, bugün modern bir seranın kurulum maliyetinin dekar başına 60 bin dolar olduğunu hatırlatmakta fayda var. O yüzden yangından zarar gören çiftçilerimizin, üreticilerimizin mağduriyetinin giderilmesi noktasında kısa sürede somut adımlar atılması kritik önemde. Tarla, bağ ve bahçesinde yangın yüzünden ürünü yok olan, toprağı organik madde bakımından verimsizleşen ve emeği heba olan üreticilerimiz var. TARSİM’in hasar tespit çalışmaları yaptığını biliyoruz. Ancak burada da mevzuatta yer alan rutin yaklaşım yerine afet bölgesi ilan edilen bu alanlardaki hassasiyet göz önüne alınmalı ve TARSİM’in sınırlı değil tam kapsamlı şekilde üreticilerin mağduriyetini gidermesi gerekir. Arılı kovanlarını kaybedenler kadar evini, barkını kaybeden, tarım makine ve ekipmanları hasar gören üreticiler var. Arılı kovanlarını kaybetmese dahi o arıları besleyecek ormanı artık olmayan üreticilerden bahsediyoruz. Yangın bölgesindeki üreticiler açısından bu yıl çok zor geçecek. O yüzden üreticilerin manevi destek kadar, gerçek ve etkin manada maddi desteğe ve teşviğe ihtiyaçları var. Aksi takdirde üretime kaldıkları yerden devam etmeleri pek mümkün olmayabilir. ARICILARIN BEKLENTİSİ Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin, Tarım-Analiz programında, “Muğla ve çevresinde yılda 20-25 bin ton bal üretilir. Bal üreten çamlarımızın yüzde 50-60’ı zayi oldu, yandı. Geri kalan kısımlarda da dumanlardan dolayı üretimin olamayacağını ifade etmek istiyorum. Yeni dikilen bir çam ağacının gelişmesi 30 yıl sürer. Türkiye arıcısının 25-30 yıllık geleceği kararmıştır derken bir de önemli bir çağrı ve öneride bulundu. Şahin, yangından sonra mutlaka arıcılarla bir araya gelinmesini ve yol haritası için çalıştay yapılmasını istediklerini belirterek, Çok acil olarak yangından sonra arıcıların, orman fakültelerinden bilim insanlarının ve Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerinin katılacağı bir çalıştay düzenlenerek acil eylem planı oluşturulmalı” dedi. ORMANLARIN GELECEĞİ İÇİN “ORTAK AKIL” ÇAĞRISI Aslına bakarsanız benzer bir çağrı ve öneri, yanan ormanlar için de geçerli. Bloomberg HT’ye konuk olan alanındaki uzman isimler ve bilim insanları, orman yangınları sona erdikten sonraki sürecin yönetilmesinde “bütüncül bir yaklaşım”, “ekolojik hassasiyet” ve “ortak akıl ile hareket etme” çağrısında bulunuyor. Her kafadan bir sesin çıktığı şu ortamda karar vericilerin de “Yaptım oldu” ya da “Biz zaten biliyoruz” gibi bir yaklaşım yerine bilim insanları, sivil toplum kuruluşlarının yetkilileri ve konunun diğer uzman muhatapları ile birlikte strateji oluşturulması ve ortak akıl ile hareket edilmesi gerektiği fikri yaygın. Bu öneriye biz de sonuna kadar katılıyor ve destekliyoruz. Zira iklim değişikliğinin bir başka boyutu niteliğindeki orman yangınları da yeni eylem planlarına ihtiyaç duyulduğunun en acı ve somut kanıtı. Orman yangınları riskine karşın öncelikli olarak “önleyici ve koruyucu tedbir” politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği aşikar. Orman yangınlarıyla mücadele ve sonrasındaki sürece dair ise yönetişimin doğru şekilde yapılması elzem. Türkiye, bundan böyle sel, don, aşırı yağış ve kuraklık risklerine ek olarak orman yangını gibi diğer afet risklerine karşı da daha hazırlıklı olmak zorunda. Aksi takdirde riskleri yönetemez ve önleyemezseniz, krizlerle boğuşmak zorunda kalırsınız. Ve unutmamak lazım ki krizleri yönetmenin faturası riskleri yönetmekten çok daha pahalıya mal oluyor. GIDA FİYATLARINDA YANGIN ETKİSİ Bildiğiniz üzere hafta başında enflasyon rakamları açıklandı. Gıda enflasyonunda yüksek seyir devam ediyor. O yüzden ormanlarda yangın devam ederken, bir diğer yangın da tüketicilerin mutfağın sürüyor dersek yanlış olmaz. Yanan orman alanlarıyla birlikte hasar gören tarım alanları ve işletmelerin kaybı ister istemez gıda fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı yaratacaktır. Her ne kadar hasar tespit çalışmalarına yönelik tam bir veri elde olmasa da söz konusu gelişmelerin meyve ve sebze ağırlıklı olarak gıda enflasyonuna spekülatif bir etkisi olacağı aşikar. BM NİN YENİ RAPORUNA DİKKAT! Birleşmiş Milletler (BM), 8 yıl aradan sonra gezegenin ne kadar hızlı ısındığına ve etkilerin ne kadar zarar görebileceğine dair daha ciddi uyarılar verecek yeni bir rapor yayımlamaya hazırlanıyor. Reuters ın haberine göre, raporun Pazartesi günü yayınlanması bekleniyor ve yeni rapor, ortalama küresel sıcaklık 1,5 santigrat derecenin üzerine çıkmadan önce atmosfere daha ne kadar emisyonun pompalanabileceğini tahmin etme açısından kritik önemde. Neden mi? İklim değişikliği, şimdiden dünya çapında kötü hava koşullarını körüklüyor ve hayatı ölümcül hale getiriyor. Neredeyse dünyadaki tüm buzulların daha hızlı erimeye başladığı bir süreçten geçerken, topraklarımız da yanıyor ve yok oluyor. Okyanuslar can çekişirken, havadan adeta zehir soluyoruz. Özetle, gezegeni cehenneme çevirme ve yaşanılmaz hale getirmek noktasında elimizden geleni(!) yapıyoruz. İrfan Donat – Bloomberg HT Tarım Editörü idonat@bloomberght.com