TCMB, FED ve enflasyona bakış
Baz etkisi kaybolurken…
Enflasyonun kademe kademe tırmandığı bir süreçten geçiyoruz. Yıllık TÜFE %70, ÜFE ise %122 oldu. Öncelikle ÜFE’de bir yumuşama görmeden TÜFE’de bir dönüş beklememek lazım.
Enflasyonun alt detayları enflasyonu anlamada bize önemli bilgiler sunuyor. Özellikle enerji ve gıda kalemlerinde enflasyonun en yüksek olduğunu görüyoruz. Fakat çekirdek enflasyonda yani “gıda enerji hariç” enflasyona baktığımızda da belirgin bir ivmelenme var. Bu da bize enflasyonun sadece arz yanlı değil talep yanlı da olduğunu net söylüyor. Öte yandan bir diğer talep yanlı gösterge, hizmet enflasyonu (restaurant otel eğitim vb). Yine bu kalemlerde belirgin artış var.
Doğru, global taraftan arz yanlı bir enflasyon almaktayız fakat bu toplam enflasyonun yaklaşık %20’sine denk gelmekte (ithal ettiğimiz enflasyon). Kaldı ki dünyada emsallerimizde enflasyon da %10’ları geçmiyor. G20’de en yüksek enflasyonu olan ülke biziz. Enflasyonda arz yanlı faktörleri çıkardığınızda, geriye kalan %80’lik kısmın ana kaynağı öncelikle atalet, ardından kur şokunun etkisi, bozulan beklentiler. Tüm bu etkiler içeride ısınmış olan taleple beraber katlanarak devam ediyor. Hızlı büyüyelim derken ne denli bir enflasyon yarattığımız net. Ve özellikle atalet, bozulan beklentiler gibi faktörlerle doğru para politikası ile müdahale etmediğinizde, enflasyonun düşmesi çok olası gözükmüyor. Bu iki faktörün enflasyon içindeki payı her ay giderek artmakta. Dolayısıyla “kur şokunun etkisi azalacak ve baz etkisiyle enflasyon yıl sonunda düşecek” beklentimiz çok da gerçek olmayabilir. Eğer kur şokunun azalan etkisinin yerini artan atalet ve bozulan beklentiler alırsa, ortada baz etkisi kalmaz.
Hatırlayalım bu yıla yıl sonu enflasyon tahminlerinde %35 ile başladık. Ardından önce %45’e sonra %50’ye revize oldu bu tahminler. Muhtemelen bu son gelen veri ile beraber de %60’a revize olacak.
Merkez Bankalarının globalden kaynaklanan arz yanlı enflasyona müdahalesi çok olası olmasa da içeride oluşan talep yanlı enflasyonla mücadele etmeleri gerekir.
Bu anlamda dün FED Başkanı Powell’ın konuşması tam anlamıyla bir ders niteliğindeydi. Emsallerimizin ise neredeyse tamamı geçen yılın ortasından bu yana gelmekte olan enflasyonla mücadele için önden yüklemeli faiz artışları yaptılar. Biz ise global trendin tamamen aksine adımlar attık ve bugün neredeyse tüm dünyada en yüksek enflasyonu olan ülke biziz.
Türkiye’de enflasyonu gerçekten kontrol etmek istiyorsak para politikasını sıkılaştırmamız, öngörülebilir bir politika seti dizayn etmemiz gerekiyor. Merkez Bankacılığının sanat olmasının sebebi, bu sıkılaştırma gevşetme adımlarını, ekonomiyi son derece doğru okuyarak, doğru zamanlama ile yapmalarından geçiyor. Zamanlamada hata olduğunda maliyet de yüksek oluyor. Enflasyonla mücadele güçleşiyor. Her gecikme ve artan maliyet de ilerleyen dönemde büyümeden daha da feragat etmeniz anlamına geliyor. Dolayısıyla kısa vadede büyüyelim derken bir gün geliyor çok yüksek enflasyon ve büyümeme sorunu ile baş başa kalıyorsunuz. Kurumsal kapasite de hem global ekonomiyi hem de içerideki enflasyonun temellerini iyi okuyup doğru zamanda müdahale edebilmek anlamına gelmekte. Bunu inşa edebilen merkez bankaları piyasa gözünde kredibilite de kazandıklarından iletişim kanalını da etkin kullanabiliyorlar. Türkiye özelinde ise bu iletişim kanalı pek çalışmıyor zayıflamış durumda.
Öğretici bir FED konuşması…
Bir de resmin öteki tarafına, enflasyonla mücadele eden gelişmiş ülke merkez bankasına bakalım. FED para politikasında agresif devam edeceğine dair sinyalleri net veriyor ve dün de 50 baz puanlık bir faiz artışı yaptı. Fakat bunun ötesinde dün FED Başkanı Powell’ın yaptığı konuşma aslında ekonomi öğrencilerine derste izlettirilecek düzeyde son derece öğretici ve farklı bir konuşma idi. Kısa geçmişi hatırlayacak olursak geçen yıl ABD’de enflasyon yükselirken FED de bunun arz kaynaklı ve geçici olduğunu savunarak aslında yanıldı. Hızlı bir U dönüşü ile 2021’in son çeyreğinde, enflasyon sandığımızdan kalıcı ve talebin de enflasyonist olduğunu görüyoruz dedi. Ardından hızlanan bir FED politikasına şahit oluyoruz. Enflasyon son 40 yılın en yükseğinde ve FED 2000’lerden bu yana ilk defa tek toplantıda faizi 25 değil 50 baz puan yükseltti.
FED de geçen yıl yanıldı ama her kredisi yüksek merkez bankasının yapması gerektiği gibi hızlı bir U dönüşü ile para politikasını olması gereken patikaya oturtmaya çabalıyor. Elbette kolay olmayacak bu süreç. Çünkü bir taraftan yüksek enflasyonla mücadele ederken diğer taraftan da ekonomide yumuşak inişi mümkün kılmak gerekiyor. Bu yüzden merkez bankaları için para politikasında doğru zamanlama çok kıymetli. Hata yaptığınızda, bir sonraki dönem o hatayı düzeltme maliyetiniz de yüksek olabiliyor.
Dünkü Powell konuşmasında, son derece basit gözükmekle beraber, önemli öğretici noktalar vardı. Powell çok da FED tarafında görmediğimiz bir içerikle konuştu ve bu konuşmayı ABD halkına seslenmekte bir fırsat olarak görüyorum dedi. Enflasyonun acı verici olduğunu fakat fiyat istikrarı sağlanamadığı takdirde ekonominin kimseye hiçbir kesime fayda sağlayamayacağının altını çizdi. Enflasyonda arz yanlı bir kısım olduğunu bununla para politikasının mücadele edemeyeceğini fakat bir de talep yanlı kısım olduğunu ve bunun için pek çok araçları olduğunu ifade etti. Bu kısımda yapılacak çok işimiz var dedi. Dolayısıyla enflasyon arz yanlı yapacak bir şey yok demiyor, talep yanlı kısmına dair önemli yapacaklarımız var diyor. Bu söylem de FED’in var olan kurumsal kapasitesi ve kredibilitesi açısından son derece önemli. Powell bu iletişim stratejisiyle bir taraftan FED’in şeffaf şekilde enflasyona nasıl baktığını aktarıyor diğer taraftan da doğru bir iletişimle enflasyonu beklentiler kanalı ile etkilemeye çabalıyor. Bu sürecin de kolay olmayacağını, büyümeden kısa vadede bir noktada feragat etmeleri gerektiğini ama asıl enflasyonla mücadele etmezlerse arzu edilen büyümeye asla erişemeyeceklerini de paylaşıyor.