Henüz zamanı gelmemiş bir yazı
Piyasalar, dip olur dediğimiz seviyelerden epey yükseldi. Bu yükselişle birlikte moraller de yerine geldi, hatta yer yer çoşku havası yaşanıyor. Prensip olarak fiyatlar düşerken daha olumlu, yükselirken daha olumsuz yönlere ve ihtimallere odaklanma eğilimindeyiz.
Yanlış anlaşılmasın, yurt dışı ve bizim piyasalar için olumsuza dönmüyoruz ama S&P 500’ü benchmark olarak alırsak 3500’ler Ekim’de dip olur dediğimiz yerden yüzde 10’dan fazla yükseldi ki bu nispeten kısa bir süre içinde oldu. 4000-4200 gibi düşündüğümüz yükseliş hedeflerinin alt bandına da geldik. Sene sonuna kadar olumlu olmaya devam etsek de yükselişin önemli bir kısmının geride kalmış olabileceğini, bu saatten sonra ‘long’ tarafta çok agresif olunmaması gerektiğini ve yükselişlerde kar realizasyonlarını göz önünde bulundurmanın makul olduğunu düşünüyoruz.
Birinci çeyrekte, beklediğimiz klasik bir riskten kaçışta hisse senedi, şirket ve gelişmekte olan ülke bonoları ve emtia dahil, genel olarak riskli varlıklardaki düşüş eğiliminde, doların ve ABD bono fiyatlarının yükselmesini bekleriz. Bizim için altın, bu düşüşte açıkçası bir soru işareti. Uzun vadeli olarak emtia ve altını yapısal sebeplerden dolayı beğenmeye devam etmekle beraber, böyle klasik bir riskten kaçışta altın fiyatları da gerileyebilir. Bu da uzun vadeli yatırımcılar için fırsat yaratabilir görüşündeyiz.
Peki neden birinci çeyrekte kredi piyasalarında çalkantı eşliğinde böyle bir riskten kaçış bekliyoruz? Daha önce değindiğimiz gibi, dünyada seri ve sert faiz artırımlarının büyüme üzerinde gecikmeli etkisini esas görmeye başlayacağımız zaman diliminin, önümüzdeki senenin ilk çeyreği olacağını düşünmeye devam ediyoruz. Özellikle büyüme ve şirket kar tahminlerine baktığımızda böyle resesyon görüntüsü verecek verileri, piyasaların fiyatlamadığını düşünüyoruz. Muhtemelen bugünün konusu değil ama önümüzdeki aylara damga vuracak gelişme ve fiyat hareketlerinin bunlar olacağı görüşündeyiz. Şimdiden, özellikle çoşku havasının yeniden esmeye başladığı bu günlerde, tekrar bu düşüncelerimizi hatırlatmak istedik.
Bizim piyasalarda, kurulmuş olan makro çerçeve her ne kadar borsa lehine olmaya devam ediyor olsa da, yurt dışındaki gelişmelerden tamamen bağımsız hareket edebileceğini düşünmek fazla iyimserlik mi olur? Evet olumlu ayrıştık, bu senenin ABD doları bazında en yüksek getiriyi sağlayan borsası olduk ama 2022 seyrine baktığımızda, özellikle dönüş noktalarında yurt dışı piyasalara duyarlı olduğumuz dönem de çok oldu. Bu durumun da akılda tutulmasının faydalı olduğunu düşünüyoruz. Özellikle, uygulanan makro çerçeve içinde TL’nin ÜFE bazlı REER olarak 2017 seviyelerine dönmüş olması, üretime ve ihracata yönelik yavaşlama sinyalleri, özellikle de elektrik tüketimi ve ihracat pazarları iklim endekslerinde bu yavaşlamanın devam edebileceğine dair sinyaller, TL’nin de tekrar bir piyasa konusu haline gelmesine sebep olabilir.