Bloomberght
Bloomberg HT Görüş İrfan Donat 2,3 milyar dolarlık ihracatın ardındaki riskler ve fırsatlar

2,3 milyar dolarlık ihracatın ardındaki riskler ve fırsatlar

Giriş: 07 Şubat 2020, Cuma 11:22
Güncelleme: 07 Şubat 2020, Cuma 11:35

Bir önceki yazımızın sonunda, Türkiye’nin yaş meyve sebze ihracatındaki performansını veriler ışığında riskler ve fırsatlar açısından değerlendireceğimizi yazmıştık.

Akdeniz İhracatçı Birlikleri (AKİB) Genel Sekreterliğinin hazırladığı “Yaş Meyve ve Sebze Sektörü Türkiye Geneli Değerlendirme Raporu” 2019’daki genel tabloyu görmenin ötesinde 2020 ve sonrasına dair de bize önemli ipuçları veriyor.

Gelin verileri birlikte yorumlayıp, öne çıkan noktalara göz atalım.

Türkiye, geçen yıl (Ocak-Aralık 2019) 2 milyar 261 milyon dolarlık yaş meyve ve sebze ihracatı gerçekleştirdi.

Söz konusu rakamın 756 milyon dolarlık kısmını narenciye ihracatı oluştururken, 846 milyon dolarlık bölümünü taze meyve ve 644 milyon dolarlık kısmını da taze sebze ihracatı oluşturuyor.

2018 yılına göre geçen yılın toplam yaş meyve sebze ihracatında miktar bazında yüzde 11, değer bazında ise yüzde 3 gerileme söz konusu.

Değer bazında baktığımızda en çok ihraç ettiğimiz ürünlerin başında 347 milyon dolar ile mandarin geliyor. İkinci sırada 305 milyon dolarla domates, üçüncü sırada ise 245 milyon dolarlık ihracat hacmiyle limon karşımıza çıkıyor.

Bu ürünleri sırasıyla kiraz-vişne, üzüm, biber, nar, portakal, şeftali, elma ve greyfurt izliyor.

Sadece 20 çeşit yaş meyve sebzenin toplam ihracatından 2,3 milyar dolar gelir elde eden Türkiye, sahip olduğu toprak, iklim ve gen kaynakları ile coğrafi konumu göz önüne alındığında sizce ihracat pazarındaki fırsat ve potansiyeli hakkıyla değerlendirebiliyor mu?

Sektör temsilcileri, mevcut ihracat rakamını 2-3’e katlamanın hayal olmadığının altını çiziyor.

Üretimden pazarlamaya kadarki süreçte izlenecek doğru, etkin ve uzun vadeli tarım politikalarıyla sadece yaş meyve sebze ihracatında 6-7 milyar dolarlık hacmi yakalamak mucize değil.

PAZAR ÇEŞİTLİLİĞİMİZ ZAYIF

Peki söz konusu 2,3 milyar dolarlık yaş meyve sebze ihracatında ilk 10 ülkeye baktığımızda hangileri öne çıkıyor?

Verileri değer bakımından incelediğimizde ilk sırada yer alan Rusya’ya geçen yıl 746 milyon dolarlık yaş meyve sebze ihracatı gerçekleştirilmiş.

215 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdiğimiz Almanya ikinci sırada yer alırken, üçüncü sırada yer alan Irak'a 166 milyon dolar değerinde yaş meyve sebze göndermişiz.

Toplam yaş meyve sebze ihracatının miktar olarak neredeyse üçte birini Rusya, Almanya, Irak’a gerçekleştiriyoruz.

Değer bakımından ise toplam yaş meyve sebze ihracatımızın yarısı bu üç ülkeye gerçekleştiriliyor.

RUSYA VE IRAK TECRÜBESİ

Yani tıpkı beyaz et ve yumurta sektörü başta olmak üzere tarımın diğer alanlarında olduğu gibi yaş meyve sebze tarafında da ihracat pazarımızda çeşitlilik sorunu var.

2015’te Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası Moskova Yönetimi’nin Türkiye’den ithal edilen tarım ürünlerine ambargo uygulaması sonucu başta yaş meyve sebze olmak üzere üreticisinden ihracatçısına kadar sektör zor bir dönem yaşamıştı.

Çok geriye gitmeye gerek yok…

Mayıs 2019’da yumurta sektörünün en büyük ihracat pazarı konumundaki Irak’ın Türkiye’den yumurta alımını durdurma kararı sonrasında sektörde birçok üretici fiyatların aşırı düşmesi sonucu zarara uğramış, iflas ve konkordato haberleri artmıştı.

Örnekleri çoğaltmak mümkün…

İhracat pazarlarındaki riskleri minimize etmenin yolu pazarı çeşitlendirmekten geçiyor.

Tabii bunu başarmak, söylemek kadar kolay değil.

Mevcut pazarları korumak ve büyütmek kadar rekabetin her geçen gün arttığı yeni pazarlara girmek de yıllar alabiliyor.

O yüzden doğru bir politika ve stratejiye ihtiyaç var.

Neyi kastediyoruz?

*** Pazarın istediği, talep ettiği çeşitlere yönelik üretim tercihini göz ardı etmemeyi…

*** İhracat pazarında rekabet edebilmek adına üretim maliyetlerini düşürecek adımlar atmayı…

*** Tüketicilerin sağlık açısından kafasındaki soru işaretlerini giderecek yöntem ve tekniklerle üretmeyi…

*** Üretimin her safhasının şeffaf bir şekilde izlenebilir ve denetlenebilir bir yapıya kavuşturulmasını…

*** Sadece üretim sürecini başarılı şekilde yönetmenin yeterli olmadığını, hasat ve sonrasındaki ürün depolama, paketleme gibi diğer safhaları da doğru yönetebilmeyi…

*** Hasadın ardından adeta zamanla yarışılan bu ürünlerin lojistiğinde gerekli alt yapı ve desteğin sağlanmasını…

*** İhracatçıların, başta 'fiyatlama' konusu olmak üzere kendi içinde 'yıkıcı' değil 'yapıcı' bir rekabet anlayışını benimsemesini…

*** Üreticisinden ihracatçısına kadar sektördeki her kesim ev ödevlerini yaparken, kamunun da ülkeler arası ticaret anlaşmalarında gerek mevzuat gerekse de prosedürleri kolaylaştıracak ve hızlandıracak adımlar atmasını ve alt yapıyı kurmasını...

Bu ve buna benzer alanlardaki eksiklikler, yanlışlıklar giderilirek üretimden pazarlamaya kadarki süreç doğru kurgulanır ve işletilirse bu sistemin kaybedeni olmaz.

İşte o zaman da rakamlara bakış açımız değişir.

2010 yılında 2,2 milyar dolar düzeyinde olan toplam yaş meyve sebze ihracatımızın son 10 yıldır aynı seviyelerde neden takılı kaldığını sorgulamaya başlarız.

Bugün memnun olduğumuz(!) ve belki de bizi sevindiren(!) 2,3 milyar dolarlık ihracatın, ülkenin sahip olduğu potansiyel göz önüne alındığından aslında ne kadar düşük olduğunu görebiliriz.

Artık bakış açımızı değiştirelim mi?

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü