Growtech Fuarından tarım notları
Geçen hafta Cuma günü Antalya’daydık.
Growtech Uluslararası Sera, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Ekipmanları Fuarına katıldık.
25 ülkeden 510 firmanın katılım sağladığı bu fuar, dünyanın en büyük örtü altı tarım sektörü fuarlarının başında gösteriliyor.
Fuarda Sera & Sulama Teknolojileri”, “Tohumculuk”, “Bitki Besleme ve Koruma”, “Tarım Makinaları” ve “Hayvancılık” olmak üzere toplam 5 kategoride sektör paydaşları aynı çatı altında bir araya geldi.
GÜNDEM EKONOMİ, GÖZLER DOLAR VE EURO’DA
Öncelikle şunu belirtelim.
Pandemi dolayısıyla geçen yıl ertelenen fuara, bu yıl ilgi oldukça yüksekti.
Hem katılım sağlayan firmalar hem de ziyaretçiler organizasyondan memnun gözüküyordu.
Stantları gezerken firma yetkilileri ile sohbet ettik.
Fuara katılan sektörün tüm paydaşlarının istisnasız ortak gündemi ekonomi, sorunu ise “öngörülemezlik”.
Fuarı dolaşırken, sektörün ortak kaygılarını yansıtan bazı cümleleri not ettik.
Firma yetkilileri, son dönemde ekonomik gelişmeler ışığında kurda yaşanan sert hareketlerin işlerini zora soktuğunu ifade ederek, “Ne aldığımızı biliyoruz, ne de sattığımızı... Artık hammadde fiyatlarındaki anlık değişimi yakalayamıyoruz. Hammaddeye erişim sıkıntısı yaşamaya başladık… Hesap, kitap yapamıyoruz… Ürünleri satmaya korkar olduk çünkü yerine mal koymakta zorlanıyoruz… Fuarda üründen çok dolar ve euro konuşur hale geldik” şeklinde yorumlarda bulundu.
Fuarı gezen başta çiftçiler olmak üzere ziyaretçilerin de kaygıları çok farklı değildi.
Özellikle bizi gören bazı üreticilerimiz, hemen kolumuza girip anlatmaya başladı: “Maliyetlerimiz aşırı yükseldi. Böyle bir ortamda nasıl tohum, gübre, mazot ve ilaç alarak üretim yapacağız? Önümüzü görmekte zorlanıyoruz… Bu kadar yüksek maliyete kim katlanıp üretim yapar? Hadi üretim yaptık diyelim, ürünlerin satış fiyatının ne olacağı belli değil. Zamların ardı arkası kesilmiyor... Zarar edersek ne olacak? Bizim zararımızı kim karşılar? Artık çiftçiler de üretmekten çekinir hale geldi... Lütfen bunları ekranlarda konuşun, yazın…”
Deyim yerindeyse “bir dokunduk, bin ah işittik” ve verdiğimiz sözü tutarak sektörün kaygılarını buradan sizlere aktardık.
FUARDA ÖNE ÇIKANLAR
Bu yıl 20’ncisi düzenlenen fuarın mottosu “Keşfet, Büyüt, Kazan!”
Dolayısıyla bu yıl da stantları gezerken çok sayıda firmanın dikkat çeken ürünlerine, yeniliklere, Ar-Ge yatırımlarına şahit olduk ve ilginç bilgiler edindik.
Örneğin, tamamen yerli sermaye ile kurulan BMusa adlı gübre şirketi, deyim yerindeyse muz ağacının etinden, sütünden ve derisinden sonuna kadar faydalanıyor.
Muz ağacı gövdesinden elde edilen sıvı ile katı gübre, ağaçtan geriye kalan posasından ise halat üreten firma, şimdi de muz ağacı gövdesinden elde edilen lifle organik saksı yapmaya hazırlanıyor.
Alın size inovasyon, geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik adına güzel bir örnek…
Antalya, Alanya ve Anamur bölgesinden topladığı muz ağaçlarından farklı ürünler elde eden BMusa şirketinin genel koordinatörü Volkan Özkara, yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verirken, sadece gübre değil aynı zamanda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı bir geri dönüşüm tesisi olduklarını söylüyor.
Muz ağacının suyunu ve posasını tamamen dönüştürdüklerini belirten Özkara, katı gübre ve halattan sonra şimdi de muz ağacı lifinden saksı üretimine geçeceklerini anlatırken heyecanı gözlerinden okunuyor.
Organik saksı için Ar-Ge çalışmalarında sona gelindiğini kaydeden Özkara, “Muz ağacı posasından organik saksı yapacağız. Fideyi bu saksı ile toprağa dikeceksiniz. Böylece fide doğal ortamında kök salacak” diyor.
YÜKSEK VERİMLİ ERKENCİ MISIR
Tarımsal biyoteknoloji teknikleriyle meyve anacı üretmek amacıyla kurulan Biotek ise yeni ürünü Es Armandi mısırını Growtech Fuarı’nda görücüye çıkardı.
Şirket, yıllık 2.5 milyon ton meyve fidan anacı üretimi ile sektörde önemli bir konuma sahip.
Biotek Satış ve Pazarlama Sorumlusu Hüseyin Akıllı, “Danelik mısır grubunda yer alan ürün, GAP Bölgesinde buğday ve mercimekten sonra bölgede üretilen ikinci ürün olarak göze çarpıyor. Yüksek verimlilik özelliği ile ön plana çıkan Es Armandi çeşidi mısırımız erkenci olma özelliğine sahip. 15 Haziran ile 10 Temmuz arasında ekimi yapılan Es Armandi’yi Kasım ayında hasat ediyoruz” diye konuştu.
Küresel iklim değişikliğinin ekimden hasada kadar tüm dengeleri değiştirdiği bir ortamda bu çalışmaların önemi daha da artıyor.
Fuarda ayrıca farklı segmentlerde firma ve genç girişimcilerin start-up projelerinin yer aldığı yarışma sonunda tarım inovasyon ödülleri verildi.
Bitki Koruma, Sera ve Sulama Teknolojileri, Tarım Makinaları, Tarımsal Bilişim, Tohum ve Fide kategorilerindeki ödüller için 59 projenin yarıştığını öğreniyoruz.
Bunlar arasında beş tanesi ise ödüle layık görüldü. Ödül alan projeler arasında koyun yününden hayvansal menşeli aminoasit içeren gübre üretimi gerçekleştiren girişim de var, solar enerjili kompost makinası projesi sunan liseli gençler de…
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TARIMIN GELECEĞİ
Dört yıldır tarım sektörünün en önemli konularını gündeme taşıyan Growtech Tarım Sohbetleri’nde bu yıl “Küresel İklim Değişikliği ve Tarımın Geleceği” ana teması ile sektörün bugünü ve geleceğini konuştuk.
Moderatörlüğünü üstlendiğimiz panelde Sera Konstrüksiyon, Donanımı ve Ekipman Üreticileri ve İhracatçılar Derneği (SERKONDER) Başkanı Halil Kozan, Basınçlı Sulama Sanayicileri Derneği (BASUSAD) Başkanı Rahmi Çakarız, Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Soylu ile sektörün nabzını tutma ve genel bir fotoğrafını çekme fırsatı bulduk.
“Tarlanın meselesi, mutfağın meselesi” gerçeğinden yola çıkarak, Türk tarımı için yakın dönemde neler yapılması, acil eylem planlarının neler olması gerektiğini konuştuk.
SERKONDER Başkanı Halil Kozan, Türkiye’de ‘sera’ denilince akla “İki direk bir naylon” geldiğini, bu algının artık değişmesi gerektiğini belirtti.
Kozan, “Dünya nüfusu her geçen gün artıyor. Üretim yapılan topraklar ve verimlilik konusu her geçen gün daha da önem kazanıyor. Küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini yaşamaya başladığımız bir dönemde, seracılık ülkemizin en önemli potansiyel gücü. Ama maalesef sektörümüze karşı halen kırılamayan algılar var. Oysa modern seralar sayesinde yapılan üretimler ‘toprak üstü açık fabrika’ değerinde... Sektör olarak şu an sera kurma konusunda Avrupa ile yarışır ve rekabetçi durumdayız. Özellikle son 15 yılda sektörümüz çok büyük bir aşama kaydetti. Bugün Hollanda ile başa baş seralar yapabiliyoruz. Çok iyi otomasyon ve Ar-Ge birikimine sahip firmalarımız var ama yine de gereken ilgiyi göremiyoruz, ne kadar başarılı seralar yaptığımız anlatamıyoruz” serzenişinde bulundu.
Akıllı tarım uygulamaları sayesinde modern seraların iklimlendirilmesinin otomasyon sayesinde yapıldığını ve sürekli kontrol altında tutulduğu için verimliliğin arttığına dikkat çeken Kozan, özellikle soğuk bölgelerdeki modern seraların artması ve gelişmesi adına Türkiye’de jeotermal kaynakların büyük önem taşıdığına vurgu yaptı.
YATIRIMLARIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL FİNANSMAN
Bu alanda yatırımların artması gerektiğini savunan Kozan, “Sera yatırımlarının artması ülke ekonomisi ve geleceği için stratejik bir öneme sahip. Yatırımcıların desteklenmesi gerekiyor. Fizibıl olabilmesi için sera yatırımlarının soğuk bölgelerde yapılması çok doğru. Çünkü soğuk bölgelerde metrekareden bir sezonda 60 kilogram, sıcak bölgelerde ise bunun yarısı kadar ürün alınır. Soğuk bölgelerdeki sera yatırımlarının en büyük maliyeti ise ısıtma gideri oluyor. Bu noktada jeotermal ucuz bir enerji kaynağı. Ülkemiz bu açıdan sanılanın aksine çok daha zengin bir ülke. Geniş bir coğrafyada bu kaynaklara sahibiz. Bu artımız yakın zamanda bizi dünyada daha rekabetçi bir hale getirecek. Ama sera yatırımı yapabilmek için daha çok modern seralarla ülkemizi donatmak için destekler de şart. Bugün yatırımın önündeki en büyük engel finansman. Ziraat Bankamızın kredileri sayesinde yatırımlar konusunda büyük aşama kaydettik. Fakat özellikle son dönemlerdeki dövizdeki dalgalanmalar nedeniyle üst limit olan 25 milyonluk destek yetersiz durumda. Bunun en az iki katına çıkması ve yüzde 18’lik KDV ödemelerinin yeniden düzenlenmesi dernek olarak karar vericilerimizden en büyük isteğimiz” diye konuştu.
2 MİLYAR METREKÜP SU KAZANCIYLA, 4 MİLYON HEKTAR ALAN SULANIR
Hep söylüyoruz…
Türkiye, su zengini bir ülke değil ve önlem alınmadığı takdirde hızla su fakiri olma yolunda ilerliyor.
Küresel iklim değişikliğinin tarıma olan etkileri her geçen gün şiddetlenerek artıyor.
Panelde konuşan Basınçlı Sulama Sanayicileri (BASUSAD) Derneği Rahmi Çakarız da artan risklere karşın Türkiye’nin su potansiyelinin çok iyi değerlendirilmesi ve doğru yönetilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Çakarız, “2050 yılında gıdaya olan ihtiyaç çok daha önem kazanacak. Topraklarımızdan daha çok verim alabilmek için de sulama noktasında doğru ve akılcı bir yol izlemeliyiz. Özellikle 2022 yılı itibariyle akıllı sulama yöntemine acil olarak geçmeliyiz. Böyle gelmiş böyle gitmez diyerek suyumuzun her damlasına sahip çıkmalıyız” diye konuştu.
Türkiye’de tarım alanında kullanılan 112 milyar metreküp suyun yüzde 75’nin vahşi sulama olarak adlandırılan salma sulama yöntemiyle tüketildiğini belirten Çakarız, bu yöntemden acil olarak vazgeçilmesi çağrısı yaptı.
Çakarız, “Yüzde 75’lik vahşi sulama yüzde yüzde 45’lik verimlilik alınırken, yüzde 25’lik basınçlı sulamadan yüzde 70-80 verimlilik alınabiliyor. Yani biz aynı suyla 2 milyar metreküp su kazancı sağlayıp, 4 milyon hektarlık alanımızı sulayabiliriz. Küresel ısınma, iklim değişikliğini ve su kaynaklarımızın giderek azaldığını düşünürsek; Türkiye’nin basınçlı sulamaya geçmesi kısa ve orta vadede yapması gereken en büyük acil eylem planı olmalı” dedi.
“İNSANLIK GIDAYA, GIDA TARIMA MUHTAÇ”
Panelde, tarımsal üretimin iklim değişikliğine entegre edilmesine yönelik vurgular ön plana çıktı.
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Soylu; “Arazi gözlemleri ışığında iklim değişikliğinin tohumculuk ve tarımsal üretim üzerine yaptığı etkiler” başlıklı sunumuyla sahadan önemli bilgiler aktardı.
Dünyanın gıdaya olan ihtiyacının son yıllarda küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle daha da arttığına vurgu yapan Prof. Dr. Süleyman Soylu, dünyada 119 ülkenin açlık sıkıntısı yaşadığını hatırlattı.
Tarım sektörünün sigortası konumundaki suya dair önemli anekdotlar paylaşan Prof. Dr. Soylu, “Son yıllardaki yağış azlığı ülkemizdeki en büyük sorunların başında geliyor. Çünkü, kuraklığın en büyük sebebi yetersiz yağış kaynaklı. İklim değişikliğinden ve küresel ısınmadan tarımsal üretimler ciddi etkileniyor. Üretim ve planlamadaki zorluklar, verim azlığı, ekim ve hasat zamanındaki mevsimsel kaymalar, sulama suyunun maliyetinin artması gibi sorunlar üreticilerimizin en sık karşılaştığı sorunlar arasında geliyor. Tüm bunlara su kaynaklı yapılan yanlışlar da eklendiğinde daha dikkatli olmak zorundayız. Bugün İç Anadolu bölgemizdeki su kaynağı kullanımı çok verimli iken diğer bölgelerimiz maalesef bunu söyleyemiyoruz. Türk tarımının bu döngüden çıkması için akıllı tarım uygulamalarına yönelmesi, üreticimizin bilinçlendirilmesi, biyolojik mücadeleye önem verilmesi ve en başta da çiftçilerimizin daha çok teknolojik değişimlere adapte edilmesi geliyor. Bu sayede hem küresel ısınma ve iklim değişikliği ile baş edebilir hem de daha verimli ve rekabetçi ürünler yetiştirebiliriz” dedi.
“ISLAH KONUSUNDA ZAYIF, TOHUMCULUK KONUSUNDA İLERİYİZ”
Growtech Fuarında, farklı başlıklar altında da paneller gerçekleştirildi.
“Tohumu Uzmanından Dinleyin” isimli panelde konuşan Yüksel Tohum Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yüksel, 30 yıl önce “Tohumu İsrail ve Hollanda’dan alıyoruz” söyleminin yaygın olarak kullanıldığını hatırlatarak, “Artık bu söylemi değiştirmek gerekiyor. Özellikle meyvesi yenen sebzelerde örneğin domates, biber, kavun, kabak gibi ürünlerde dünya ile rekabette değil, birçok ülkeden öndeyiz. Bu durumda İsrail ve Hollanda’dan geride değiliz. Hatta bazı segmentlerde onların önündeyiz” dedi.
Türkiye’nin ıslah konusunda zayıf, tohumculuk konusunda ise ileri seviyede olduğunu belirten Yüksel, ata tohumu konusuna da dikkat çekti. Yüksel, “Ata tohumu dediğimiz köy popülasyonlarının çeşitleridir. Bunları korumamız ve sonraki nesillere aktarmamız gerekir. Geleceğimizi ancak geçmiş ile inşa edebiliriz” diye konuştu.
GÜBREDE YEŞİL MUTABAKAT EYLEM PLANI
Gübre Üreticileri İthalatçıları ve İhracatçıları Derneği (GÜİD) Başkanı Metin Güneş, fuardaki etkinlikler kapsamında ‘AB Yeşil Mutabakatı’nın Gübre Sektörüne Etkisi’ hakkında sektörün yol haritasını aktardı.
AB üye ülkeleri için oluşturulan Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın ortaya koyduğu standartların, AB’nin geniş ticari ve diplomatik bağları dikkate alındığında herkes tarafından iyi anlaşılması gerektiğinin altını çizen Güneş, sektörün yapması gereken ev ödevleri olduğunu ifade etti.
Yaşanan son gelişmelerin ardından GÜİD olarak Ticaret Bakanlığı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından oluşturulan Kimya Teknik Komitesinde (KİMTEK) Avrupa Yeşil Mutabakatına gübre konularında katkı sağladıklarını belirten Metin Güneş, Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum sağlaması amacıyla oluşturulan 9 maddelik eylem planını şöyle sıraladı: “1-Sınırda karbon düzenlemeleri, 2-Yeşil ve döngüsel bir ekonomi, 3-Yeşil finansman, 4-Temiz, ekonomik ve güvenli enerji arzı, 5-Sürdürülebilir tarım, 6-Sürdürülebilir akıllı ulaşım, 7-İklim değişikliği ile mücadele, 8-Diplomasi, 9-Avrupa Yeşil Mutabakatı bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri”.
Güneş, Türkiye’de gübre sektörünün 60'a yakın ülkeye 250 milyon doların üzerinde ihracat yaptığını, sektörün 2020'de 7 milyon ton civarında kullanımı olan ve güncel fiyatlarla 40 milyar TL ekonomik büyüklüğe sahip olduğunu aktardı.
Growtech Fuarında gördüklerimizi, duyduklarımızı kısaca sizlere aktarmaya çalıştık.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü