Bloomberght
Bloomberg HT Görüş İrfan Donat Biyoçeşitlilikte kırmızı alarm!

Biyoçeşitlilikte kırmızı alarm!

Giriş: 10 Eylül 2020, Perşembe 17:14
Güncelleme: 10 Eylül 2020, Perşembe 17:20

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ile Londra Zooloji Derneği’nin (ZSL) iki yılda bir hazırladığı 2020 yılı “Yaşayan Gezegen Raporu” yayınlandı.

160 sayfalık rapor, ekosistemin sürdürülebirliliğine dair deyim yerindeyse “kırmızı alarm” veriyor.

Rapora göre, COVID-19 gibi hayvan kaynaklı hastalıkların ortaya çıkışında da etkili olan çevre sorunları, yarım asırdan daha kısa bir sürede, dünya genelinde memeli, kuş, çift yaşamlı, sürüngen ve balık popülasyonlarının ortalama üçte iki azalmasına yol açtı.

Daha öz bir ifadeyle, son 50 yılda canlı türlerinin popülasyonları yüzde 68 azaldı.

Peki neden?

Londra Zooloji Derneği tarafından sunulan Yaşayan Gezegen Endeksi (YGE), dünyanın salgınlara karşı kırılganlığını artıran doğa tahribatı, çevre kirliliği ve yaban hayvanlarının yasadışı veya kontrolsüz ticareti gibi etkenlerin, aynı zamanda 1970-2016 yılları arasında omurgalı türlerin küresel popülasyonlarındaki ortalama yüzde 68'lik düşüşün arkasındaki başlıca nedenler olduğunu gösteriyor.

TÜRKİYE'DE TABLO NASIL?

Aslına bakarsanız Türkiye'deki durum, dünyadaki gidişattan pek de farklı değil.

Türkiye’de de doğal alanlar ve tür popülasyonları hızla kayboluyor.

Daha doğrusu, dünyanın en tehlikeli canlısı olarak biz insanoğlu ekosistemdeki tüm zenginliği yok ediyoruz.

Somut örnekler vermek gerekirse…

Ereğli ve Hotamış Sazlıkları, Seyfe, Tersakan ve Eşmekaya gölleri olmak üzere Anadolu’daki pek çok göl son 20 yıl içinde kurudu.

Aslına bakarsanız “kuruttuk” demek daha doğru olacaktır.

Acil önlem almadığımız takdirde Tuz Gölü, Beyşehir, Eğirdir, Akşehir, Burdur, Eber, Kulu Gölü ve diğerleri de sırada…

Zira onları da göz göre göre ve bile bile kaybediyoruz.

Büyük Menderes, Gediz, Ergene gibi önemli akarsularımız da her geçen gün biraz daha kirlenerek doğal yaşam için elverişsiz hale geliyor.

Elverizşizliğin ötesinde ciddi bir sağlık tehdidi durumunda.

Resmen hastalık ve ölüm saçıyor...

İSTANBUL'DA TABLO NASIL?

Peki Türkiye özelinde biraz daha detaylı bakarsak İstanbul’da durum nasıl?

Rapora göre, son 30 yılda İstanbul’un ormanları çeşitli nedenlerle yüzde 17,5 azaldı.

Son günlerde Türkiye’nin farklı bölgelerinde sıklaşan orman yangınları yalnızca ağaçları değil burada yaşayan ve söz konusu ekosistemin bir parçası olan tüm canlı popülasyonlarını da olumsuz etkiliyor.

Biyoçeşitlilik açısından çok zengin bozkır ekosistemlerimiz ise aşırı otlatma ve erozyon riskiyle karşı karşıya.

ORMANSIZLAŞIYORUZ

Yaban hayatı popülasyonunun bolluğundaki eğilimleri takip eden Yaşayan Gezegen Endeksi’nden hareketle hazırlanan 2020 Yaşayan Gezegen Raporu’nda doğal hayatın durumu dünyanın dört bir yanından 125'ten fazla uzmanın katkılarıyla değerlendiriliyor.

Rapor, dünya genelinde karasal türlerin popülasyonlarındaki keskin düşüşün ana sebebinin, doğal yaşam alanlarının tarım alanlarına dönüştürülerek yok olması ve bozulması (ormansızlaşma, sulak alan kaybı gibi) olduğunu gösteriyor.

TATLI SU HABİTATLARINDA YABAN HAYATI POPÜLASYONU %84 DÜŞTÜ

Rapora göre, karadaki risklerin bir benzeri sularda da var.

1970-2016 yılları arasında 4 binden fazla omurgalı türünün 21 bine yakın popülasyonunu izleyen YGE, tatlı su habitatlarında bulunan yaban hayatı popülasyonlarının yüzde 84'lük bir düşüş yaşadığını gösteriyor.

Rapora göre, yıllık bazda yüzde 4'e karşılık gelen bu oran, bir habitat türünün ortalama popülasyonunda görülen en keskin düşüş.

Raporda, bu keskin düşüşlerle ilgili çok keskin örnekler de yer alıyor.

Örneğin, Çin'in Yangtze Nehri'nde yumurtlama dönemindeki mersin balığı popülasyonu, akarsu üzerine inşa edilen baraj nedeniyle 1982-2015 yılları arasında yüzde 97 azalmış.

“İNSANLIĞIN DOĞA YIKIMI…”

WWF Küresel Direktörü Marco Lambertini, "2020 Yaşayan Gezegen Raporu, insanlığın neden olduğu doğa yıkımının sadece yaban hayatı popülasyonları üzerinde değil, aynı zamanda kendi sağlığı ve hayatının tüm yönleri üzerinde de felakete varan etkilere yol açtığını açıkça ortaya koyuyor" diyerek insanoğlunun aslında kendi ayağına nasıl kurşun sıktığının altını çiziyor.

Lambertini, "Kanıtları görmezden gelemeyiz; yaban hayatı popülasyonundaki bu ciddi düşüşler, doğadaki düzenin bozulduğuna ve doğal sistemlerin çökmesiyle birlikte dünyamız için alarm zillerinin çaldığına dair önemli bir kanıt.

Yaban hayatının her noktasındaki azalma -denizlerimiz ve nehirlerimizdeki balıklardan tarımsal üretimimizde önemli bir role sahip arılara kadar- beslenmemizi, gıda güvencemiz ve güvenliğimiz ile milyarlarca insanın geçim kaynaklarını doğrudan etkilemekte” diyor.

FELAKET YAKLAŞMIYOR, ARTIK KAPIDA…

Londra Zooloji Derneği Doğa Koruma Direktörü Andew Terry ise, Yaşayan Gezegen Endeksi’nin, küresel biyoçeşitliliği ölçen en kapsamlı araçlardan biri olduğunu belirterek “Son 50 yılda ortalama yüzde 68'lik bir düşüş felaket demek ve insan faaliyetlerinin doğal dünyaya verdiği zararın açık bir kanıtı. Eğer bu şekilde devam edersek popülasyonlar azalmaya devam edecek, doğal hayat yok olmaya sürüklenecek ve hepimizin bağlı olduğu ekosistemlerin bütünlüğü tehlikeye girecek. Öte yandan, koruma çalışmalarının işe yaradığını ve türlerin yok olmanın eşiğinden geri döndürülebileceğini de biliyoruz. Kararlılık, yatırım ve uzmanlık ile bu gidişat tersine çevrilebilir” görüşünü savunuyor.

RÜZGARI TERSİNE ÇEVİRMEK ADINA NE YAPILABİLİR?

2020 Yaşayan Gezegen Raporu, sadece geçmişten bugüne durum tespiti yapmaktan öteye geçerek mevcut sorunların üstesinden gelmek adına yarına dair ipuçları da veriyor.

Rapor, dünyadaki doğal alan kaybını önlemek için gerekli çaba gösterilmediği takdirde küresel biyolojik çeşitliliğin azalmaya devam edeceğini gösteren öncü bir modelleme içeriyor.

WWF ile 40'tan fazla STK ve akademik kurumun ortaklaşa yazdığı modelleme bugün Nature'da yayınlanan “Biyolojik Çeşitlilikteki Düşüş Eğilimini Tersine Çevirmek için Bütünsel Bir Strateji Gereklidir” başlıklı makaleye dayanıyor.

Modelleme, insan kaynaklı doğa kaybını durdurmanın ve biyoçeşitlilikteki düşüş eğilimi tersine çevirmenin ancak daha cesur ve daha iddialı koruma çabaları benimsenirse ve gıda üretim ve tüketimimizde köklü değişiklikler yapılırsa mümkün olacağını gösteriyor.

Yine modelleme, önlemlerin tek tek değil birlikte uygulanmasıyla, doğal habitatlar üzerindeki baskıların daha hızlı bir şekilde hafifletilebileceğini gösteriyor.

Özetle, diğer alanlarda olduğu gibi burada da bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu ortada.

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ZİRVESİ

Raporun yayınlanmasına yönelik zamanlama da tesadüf değil.

Zira 15-30 Eylül 2020 tarihlerinde, Türkiye’nin başkanlığında dünya liderlerinin katılımıyla düzenlenecek Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 75’inci Oturumu gerçekleşecek.

Oturum kapsamında dünya liderlerinin, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Paris Anlaşması ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) başlıklarında kaydedilen ilerlemeyi gözden geçirmesi beklenen Biyolojik Çeşitlilik Zirvesi de düzenlenecek.

Zirvede, 2020 sonrasına yönelik eylem planları görüşülecek ve tartışılacak.

Dolayısıyla bu rapor, o görüşme ve tartışmalara ışık tutucak önemli kanıtlar ve uyarılar içeriyor.

TÜRKİYE’NİN HEDEFLERİ NE OLMALI?

Bu sorunun cevabını da WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar veriyor.

Bayar, “Doğaya yapılacak en karlı yatırım, eldeki biyolojik çeşitliliğin, nadir ve tehdit altındaki türlerin, canlı popülasyonlarının ve doğal alanların koruma altına alınmasını sağlamak. Ülkemizde halen yüzde 8,7 seviyesindeki korunan alanlarımızın 2030 küresel hedefi olan yüzde 30 seviyesine çıkarılması için 2020 yılı sona ermeden gerekli adımları atmalıyız. Ancak biyolojik çeşitlilikteki düşüş eğilimini tersine çevirmek için doğa koruma çalışmaları yetmez: Bunun yanı sıra başka alanlarda da atılması gereken adımlar var. Tarım, hayvancılık, sanayi, enerji, ormancılık, madencilik, turizm, şehircilik dahil bütün sektörleri çevresel açıdan daha sürdürülebilir hale getirmek ve bu sektörlerin faaliyetlerinden kaynaklanan biyoçeşitlilik kayıplarını en aza indirmek için acilen harekete geçmemiz gerekiyor” diyor.

Rapordan bir paragraf paylaşarak toparlayaylım: "Son 50 yılda dünyamız, küresel ticarette, tüketimde ve insan nüfusu artışında görülen patlama ve muazzam bir kentleşme hamlesiyle önemli bir dönüşüme uğradı; yaşam biçimimiz tanınmayacak şekilde değişti. Ancak bu büyüme, doğaya ve gezegenimizin bizi ayakta tutan işletim sistemlerinin istikrarına büyük bir bedel ödetiyor."

Rapordan bir not: 4 bin 392 tür ve 20 bin 811 popülasyona ilişkin verilerden hareket eden Yaşayan Gezegen Endeksi, izlenen popülasyonlarda ortalama yüzde 68 düşüş tespit etti. Endeksteki yüzde değişimi, kaybedilen hayvanların sayısını değil, 46 yıl boyunca izlenen hayvan popülasyon büyüklüklerindeki ortalama orantısal değişimi yansıtıyor.

Rapor, bugün yayınlandı.

Biz de sıcağı sıcağına sizlerle özetini paylaşmak istedik.

Ama bu rapordaki veriler ve notları önümüzdeki dönemde farklı başlıklar altında sıkça konuşacağımız da aşikar.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü